Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Fatiha Suresi

    FIRTINA
    FIRTINA
    Moderatör


    Mesaj Sayısı : 3752
    Doğum tarihi : 09/08/69
    Kayıt tarihi : 08/12/09
    Tecrübe Puanı : 24
    Yaş : 54
    Ülke : Almanya

    Fatiha Suresi Empty Fatiha Suresi

    Mesaj tarafından FIRTINA C.tesi Ara. 19, 2009 2:48 am

    Fatiha Suresi 010fatiha


    Download




    MÂNÂSI

    Hamd
    (övmek, övülmek); O, âlemlerin Rabbi, O Rahmân, Rahîm, O, âhiret
    gününün mâliki Allâh'ın (hakkı) dır. O'na mahsustur. İlâhi! Yalnız Sana
    ibâdet ve kulluk ederiz, sade Sen'den yardım dileriz. Bizi doğru yola
    hidâyet eyle. Kendilerine bol bol nîmet verdiğin bahtiyarların yoluna,
    ki onlar ne azıp sapmış, ne de gazabına uğramışlardır. (Duâmızı kabul
    eyle Allâh'ım!)



    Tefsir - Bu sûre yedi âyettir. Kur'ân
    bununla başlar. Buna "Fâtiha, El-Hamdü'li'llâh" sûresi denir. Beş vakit
    namazın her rek'atında bu sûreyi okumak vâciptir. Bu bakımdan her namaz
    kılan müslüman, bu sûreyi günde kırk kere, hiç değilse on yedi kere
    okuyacak demektir. (1) Bu sûre, bize Allâh'ı sıfatlarıyla bildiriyor.
    Allâh'a nasıl îman ve ibâdet etmek lâzım geldiğini tâlim ediyor. Bizi
    dünya ve âhiret saâdetine götürecek yolu gösteriyor.



    Şimdi bu âyetlerin mânâlarını kısaca îzah edelim:



    "El-Hamdü;
    hamd" övmek demektir. Allâh bütün kemâl sıfatları kendisinde toplanmış,
    eksik sıfatlardan ârî, her varlığın yaratıcısı olan Vâcibü'l-vücûd'dur.




    Rabb, burada Allâh'ın sıfatıdır, yaratıklarını terbiye
    eden, besleyip büyüten, istediği gibi kalıptan kalıba geçiren, onlara
    yap, yapma diye tekliflerde bulunan, bazan sevindiren, bazan korkutan
    ve yavaş yavaş yetiştirip kemâle erdiren... Kısaca: Terbiyenin bütün
    lâzımlarına mâlik olan en kuvvetli ve en mükemmel bir mürebbî demektir.




    Âlemîn = Âlemler; canlı cansız, gördüğümüz ve görmediğimiz bütün varlık âlemi demektir.



    Rahmân, burada Allâh'ın ikinci sıfatı olup pek merhametli, sonsuz ve umûmî rahmet sahibi demektir.



    Başka
    bir deyişle Rahmân; her mevcuda yaradılışının icab ettirdiği gayeye
    göre bir takım kabiliyetler veren, şahsının ve nev'inin yaşaması için
    gereken her şeyi hepsine birden -bunların isteyip istemediğine, çalışıp
    çalışmadığına, îmanlı veya îmansız olduğuna bakmayarak- vermiş olan
    ezelî, geniş, sonsuz rahmet sahibi demektir.



    Binâenaleyh,
    Rahmân olması bakımından, Allâh'ın rahmeti o kadar geniş ve umûmîdir
    ki, hiç bir mevcut onun dışında kalamaz. Âlemde her şeyin ilk olarak
    varlığı da, varlığın bekâsı da yalnız Allah iledir. Her şeye varlık
    veren ve varlığını devam ettirecek nice nice nîmetler bağışlayan O'dur.
    Bunları verirken canlıyı cansızdan, îmanlıyı îmansızdan ayırt
    etmemiştir. Yarattığı her mevcuda, yaşaması için gereken şeyleri daha
    önceden vermiştir. Çünkü Allah, Rahmân sıfatiyle muttasıftır. Rahmân,
    O'nun Esmâ-i Hüsnâ'sındandır.



    Rahîm; çok merhamet
    edici demektir. Bu da, Allâh'ın üçüncü sıfatıdır. Bu da çok merhametli
    mânâsına ise de bu, daha husûsî bir mahiyettedir. Allâh'ın Rahîm
    sıfatiyle muttasıf olmasından şunu anlıyoruz ki: Akıl ve iradeye, iyiyi
    kötüden seçmek kudretine malik olarak yaratmış olduğu insanlara,
    Allâh'ın sonraki nîmetleri bir değildir ve bir olmayacaktır. Allâh'ın
    bu nimetlerine kavuşmak için her şeyden evvel, insanın iradesini
    sarfederek çalışması, Allâh'ın gösterdiği yoldan yürümesi şarttır.
    Herkes kazancına bağlıdır. Amma Allâh isterse onun bir amelini bin bir
    mükâfât ile de karşılar. Bu da Rahîm sıfatının muktezâsıdır.



    Mâliki
    yevmi'd-dîn = Allâh, Din günü'nün Mâliki'dir. Bu da Sûre-i celîlede
    Allâh'ın dördüncü sıfatıdır. Din günü, cezâ ve mükâfatın tahakkuk
    edeceği son gün, yani âhiret günü demektir.



    Fâtiha'nın
    başında "Öğmek, öğülmek yalnız Allâh'a mahsustur" denildikten sonra,
    Allâh'ın bu dört sıfatının böylece arka arkaya getirilmesi, en yüksek
    saygı ile tâzimin, en ciddî bir öğmenin neden dolayı Allâh'a has
    olduğunun hikmet ve mânâsını da açıkça göstermektedir. Şimdi mânâ şu
    demek olur: "En yüksek hürmet ve tâzim, öğmek ve öğülmek yalnız
    Allâh'ın hakkıdır. Çünkü O, Rabbû'l-âlemîndir. Çünkü O, Rahmân'dır,
    Rahîm'dir. Çünkü O, Din Günü'nün Mâliki'dir."



    "Din
    Günü'nün Mâliki'dir = Mâliki yevmi'd-dîn" âyet-i celîlesi şunu da haber
    veriyor ki: Allâhu Teâlâ insanın yaptığı her iyi işi mutlaka âhirette
    mükâfatlandırır; fakat günâh işleyenlere de isterse adı ile muamele
    ederek cezâ verir, ister lûtfiyle muamele ederek cezâlandırmaz. Çünkü
    Allah mutlak Mâlik ve Hâkim'dir, kendisine karşı işlenen bir günahı
    affetmek hususunda adâlet kaydiyle bağlı değildir.



    İşte
    Fâtiha'nın ilk kısmında Allâh'ın: "Rabb, Rahman, Rahîm, Din Günü'nün
    Mâliki" olduğu böylece haber verildikten sonra böyle bir Allâh
    karşısında kulun ne yolda hareket etmesi gerektiği de şöyle tâlim
    olunuyor:



    İyyâke na'büdü ve iyyâke nestaîn = İlâhî!
    Yalnız Sana ibadet ve kulluk ederiz, ancak Sen'den yardım isteriz. Bizi
    doğru yola, nîmetine eren, azıp sapmamış ve gazabına uğramamış olan o
    bahtiyarların yoluna hidayet et, o yolda götür."



    Fâtiha'nın
    bu âyeti, insana tam bir istiklâl ve hürriyet rûhu telkin etmektedir.
    Demek ki: Hakikî bir mü'min, yalnız Allâh'ına ibadet edecek, yalnız
    O'ndan yardım isteyecek, başka hiç bir kimsenin kulu kölesi
    olmayacaktır. İnsanın, kendisi gibi insanlara kulluk etmesi, kendi gibi
    bir insanı putlaştırması, onlardan merhamet dilenmesi insanlık
    asâletine yakışmayan bir zillettir. Fâtiha'nın bu âyeti bunu en beliğ,
    en veciz bir ifade ile telkîn etmektedir.



    Bu âyetlerin
    tertibi de dikkate değer: "Allâh'ım! Yalnız Sana ibâdet ederiz, ancak
    Sen'den yardım isteriz" denilmekle Allâh'tan yardım istemenin evvelâ
    irâdesini sarfederek Allâh'a ubûdiyet ve kulluğunu yaptıktan sonra
    olabileceği anlatılmış oluyor. Demek ki, Allâh'ın nîmetlerinden
    tamâmiyle faydalanabilmek, O'nun gösterdiği yolda yürümekle
    olabilecektir. "Yâ Rabb! Yalnız Sana ibâdet ve kulluk eder ve yalnız
    Sen'den yardım isteriz" demekle evvelâ O'nun yolunda yürüyerek
    çalışacağımıza söz vermiş ve bu çalışmamızda yardım istemiş oluyoruz.



    "İhdina's-sırâta'l-müstakîm = Yâ Rab! Bizi doğru yola hidâyet et, ilet."



    Bu
    âyetle bundan sonraki âyet, Allâh'tan isteyeceğimiz yardımın ne
    olduğunu ve ne için yardım istediğimizi beyan ediyor, açıklıyor.
    Bunlardan anlaşılıyor ki: "Allâh'tan istenilecek en büyük yardım,
    Allâh'ın nîmetlerine eren mes'ut kimselerin yürüdükleri dümdüz ve
    dosdoğru yolu bize buldurmasıdır". Bize o yolu göstermesi ve o yoldan
    yürütmesidir. Allâh'ın birliğine ve O'ndan başka ibâdete lâyık bir İlâh
    olmadığına inanmış olan bir mü'min Allâh'tan daîma kendisini bu doğru
    yola hidayet etmesini isteyecektir. Çünkü Allâh'ın nîmetlerinden dünya
    ve âhiret saâdetinden kıymetli ve daha yüksek bir şey yoktur. Bunlar da
    ancak bu doğru yolda yürümekle elde edilebilecektir. Bu doğru yolun
    Kur'ân, İslâm ve Peygamber'in gösterdiği yol olduğu söylenmiştir.



    Görülüyor
    ki, bu âyetler bizi hayat yoluna irşad ediyor, Allâh'ın nîmetlerine
    nasıl erişebileceğimizi anlatıyor. İlim, san'at, irfan, medeniyet ve
    servet, bunlardan hepsi, bu dünyada insanların can attıkları
    nîmetlerdendir ve işte bütün bunlar, Allâh'ın gösterdiği doğru yoldan
    hiç sapmadan yürümekle elde edilebilecektir; bu âyetlerden anlaşılan
    hakikat budur. Şimdi Fâtiha Sûresi'nin genişçe bir meâlini, mânâsını
    verelim:



    "Öğmek, öğülmek, en yüksek saygı ve tâzim,
    yalnız Allâh'ın hakkıdır. O'na mahsustur. O Allah ki, görünen ve
    görünmeyen, bilinen ve bilinmeyen, canlı ve cansız bütün varlık âlemini
    yoktan var ederek terbiye eden, yavaş yavaş yükselten, besleyip büyüten
    ve böylece her şeyi kemâline eriştiren mutlak kudret sâhibidir.



    O
    Allâh ki, Rahmân'dır; çok merhametlidir. Yarattıklarının hepsine
    şahsını ve nev'ini muhafaza edecek her türlü kabiliyetleri, varlığını
    devam ettirebilmek için muhtaç olduğu her şeyi evvelâ hepsine müsâvî
    olarak vermiştir. Bunları verirken akıllıyı akılsızdan, îmanlıyı
    îmansızdan, çalışanı çalışmayandan ayırt etmemiştir. Her bir mevcut,
    istemeden ve kendi çalışması olmadan hayat nîmetine ve o nîmeti devam
    ettirecek diğer vasıtalara başvurmuştur.



    O Allâh ki,
    Rahîm'dir; akıl ve irade ile başkalarından üstün kıldığı insanlara,
    sonraki ve hele âhiret nîmetlerini herkesin çalışmasına, kazancına,
    îman ve ameline bağlamıştır.



    O Allah ki, dünyada hayır
    yolunu tutanları âhirette hayır ile mükâfatlandırmak; buyruklarına
    aykırı olarak şer yolunu tutanları da cezalandırmak kudretine sahiptir;
    âhirette herkesi, dünyadaki ameline göre cezâlandırmaktan âciz
    değildir. Kendisine karşı gelmiş olanların günahlarını affetmek de
    elindedir. İşte Allâh, böyle bir Allâh'tır.



    Ey bu
    sıfatlarla muttasıf olan Allâh'ım! Sen birsin; yalnız Sana ibâdet ve
    kulluk ederiz ve işlerimizde ancak Sen'den yardım isteriz. Bizi doğru
    yola, nîmetine eren, azıp sapmamış ve böylelikle Sen'in gazabını
    üzerine çekmemiş olan o bahtiyar ve mes'ut insanların yoluna hidâyet
    et, o yola ilet, o yoldan yürüt. (Duâmızı kabul eyle Allâh'ım!)"

      Forum Saati Cuma Mart 29, 2024 3:32 am