Download
MÂNÂSI
Allâh'ın
(vaad eylediği) yardımı geldiği ve zafer kazanıldığı (Mekke'nin fethi
ile İslâm'a fütûhat kapılarının açıldığı); ve insanların fevç fevç,
küme küme Allâh'ın dînine girdiklerini gördüğün zaman artık Rabbını
överek şanını yücelt ve Allâh'tan mağfiret iste. Çünkü O, tövbe ile
kendisine dönenleri kabul eder.
Tefsir - Müslümanlar
ilk devirlerinde hem az, hem fakir idiler. Düşmanların sayıları, kuvvet
ve kudretleri ise onlarla ölçülemiyecek kadar çoktu. Bundan ötürü her
vakit düşmanların maddî ve mânevî ezici tazyiklerine uğruyorlar ve bu
yüzden kalpleri hep üzüntü ve sıkıntı içinde geçiyordu.
Bir
taraftan mü'minlerin bu hali, diğer taraftan güneş gibi parlayan bu
açık hakikatı görmiyerek Kureyş'in kendisini yalanlaması Peygamberimize
de iç sıkıntısı veriyordu. Peygamber de mü'minler de öyle istiyorlar
ki: Hak bâtıla tam bir galebe çalsın. Peygamberin güttüğü dâvâ,
Allâh'ın yardımıyla bir an evvel kesin bir zaferle neticelensin.
Allâh'ın vaad buyurduğu bu zafer geçtikçe kalplerindeki sıkıntı, üzüntü
ziyadeleşiyordu. Mutlak kemâl, yalnız Allâh'a mahsus olduğundan vaad
olunan bu zaferin ne zaman ve nasıl olacağını bilmiyorlardı. Efendimiz
bu zaferin ergeç tahakkuk edeceğini biliyordu amma, onun biran evvel
tahakkukunu da istediğinden, bunun gecikmesi yüzünden kalbine gelen
şeyleri Allâh'a karşı bir günah gibi görür ve ondan Allâh'a istiğfar
ederdi. İşte bu sûre bütün bunlara cevap olmak üzere indirilmiş ve
Peygambere de şöyle müjde verilmiştir:
"Yâ Muhammed!
Bir gün, seni Peygamber ve elçi gönderen, senin yegâne Mâbudun olan
Allâh'ın tam yardımı gelecek ve Allah seni düşman üzerine üstün
kılacak, Mekke fetholunacak: Mekke'nin fethi ile kalpler İslâm'a ve
İslâm kapısı da bütün insanlara açılarak (1) İslâm Dîni intişar edecek
ve insanlar küme küme, alay alay İslâm Dîni'ne girecek ve sen bu üç
büyük muvaffakiyeti göreceksin. İşte sen, Allâh'ın sana vaad eylediği
bu yardım ve fütûhatı ve insanların böyle fevç fevç Allah dînine
girmeye başladıklarını gördüğün vakit, artık sana bu büyük nîmetler
veren Rabbının büyük lütuf ve ihsanına mazhar olduğundan dolayı O'na
lâyık her türlü saygı ve tâzimat ile hamdet; O'nu öğerek şanına
yaraşmıyan, eksikliği andıran her türlü şeylerden O'nu tenzih ve
takdise daha ziyade devam et! Ve önce hatırınıza gelen sıkıntılardan
dolayı da gerek kendin ve gerek ümmetin için Allâh'tan mağfiret dile.
Bütün kalb temizliğiyle Allâh'a dön. Zira Cenâb-ı Hak, tertemiz
kendisine dönenleri affeder."
Bu sûre, Peygamberimiz
sallallâhu aleyhi ve sellem'in nihayet böyle mansur ve muzaffer olarak
kendisine fütuhat kapıları açıldığı ve halkın alay alay akın akın Allah
dînine girmeğe başladıklarını gördüğü ve bu suretle din tekâmül edip de
dünya kendisine teveccüh eylediği zaman bu muvaffakiyetlerden, bu büyük
zaferden dolayı Allâh'a şükrederek dünyayı ümmetine bırakıp bütün
temizliğiyle Allâh'a dönmeyi istemesine de işaret ediyordu. Onun için
Mekke'nin fethinden sonra insanların bölük bölük İslâm Dîni'ne
girdiğini ve Haccetü'l-vedâ'da da yüz binden ziyade müslümanın Arafat
dağında toplandığını gördükten sonra Cenâb-ı Peygamber Mevlâsına
kavuşmasının yaklaştığını söylemişti. Çünkü bu sûre onu haber
veriyordu.
Bu sûreden şunu da anlıyoruz: İnsan hayatta
elde ettiği başarılardan, kazandığı zaferlerden dolayı daima Allâh'a
şükretmeli; onları Allâh'ın bir lûtfu sayarak hiç şımarmamalı ve
Allâh'ı unutmamalıdır. Allâh'ı unutarak bütün başarıyı kendisine mal
etmek, İlâhî kudretle beşerî aczi bilmemekten ileri gelir ki büyük bir
gaflettir.
Dipnot
Bu surenin Hayber fethinden sonra ve Mekke'nin fethinden evvel nazil olduğunu söyleyenler çoktur.