Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    İBRÂHİM ALEYHİSSELÂM (1)

    FIRTINA
    FIRTINA
    Moderatör


    Mesaj Sayısı : 3752
    Doğum tarihi : 09/08/69
    Kayıt tarihi : 08/12/09
    Tecrübe Puanı : 24
    Yaş : 54
    Ülke : Almanya

    İBRÂHİM ALEYHİSSELÂM (1) Empty İBRÂHİM ALEYHİSSELÂM (1)

    Mesaj tarafından FIRTINA C.tesi Ara. 19, 2009 1:36 am

    Urfa'da Nemrut ateşe attırdı. Fakat yanmadı.

    İBRÂHİM ALEYHİSSELÂM


    Kur'ân-ı
    kerîm'de ismi bildirilen peygamberlerden,ülülazm adı verilen altı
    peygamberden biri olup,Keldânî kavmine gönderilmiştir.Peygambber
    efendimiz Muhammed aleyhisselâmdan sonra peygamberlerin ve insanların
    en üstünüdür.Allahü teâlâ ona Halîlim (dostum) buyurduğu için
    Halîlullah veya Halîlürrâhmân olarak bilinir.Babası mümin olan Târûh
    olup,annesi Emine'dir.İbrâhim aleyhisselâm,peygamber efendimizin
    dedelerindendir.Çünkü,ilk oğlu İsmâil aleyhisselâm Arapların,ikinci
    oğlu İshâk aleyhisselâm da İsrâiloğullarının ceddi yâni
    dedesidir.Keldâni memleketi olan Bâbil'in doğu tarafında ve Dicle ile
    Fırat nehirleri arasındaki bölgede doğdu.Yüz yetmiş beş yaşındayken
    Kudüs'te vefât etti.

    İbrâhim aleyhisselâma annesi Emîle veya Ûşâ hâmileyken,babası Târûh vefât etti.Annesi,amcası olan Âzer ile evlendi.

    Âzer üvey babası ve amcası olup putperestti.Geçimini put yapıp satarak temin ederdi
    Tefsir
    âlimleri,En'âm sûresinin Âzer'in ismi geçen 14.âyetini tefsir
    ederken,Âzer'in hazret-i İbrâhim'in amcası ve üvey babası olduğunu
    açıkça belirtmişlerdir.Zîrâ,Peygamberimizin baba ve dedeleri Âdem
    aleyhisselâmdan beri hep mümindi.Kur'ân-ı kerîm'de meâlen;" Sen,yani
    senin nûrun,hep secde edenlerden dolaştırılıp,sana ulaşmıştır." (Şu'arâ
    sûresi:219) buyrulmaktadır.Ehl-i sünnet âlimleri bu âyet-i kerîmeyi
    tefsir ederken,Peygamberimizin bütün ana ve babalarının,mümin olduğunu
    anlamışlardır.Abdullah ibni Abbâs'ın bildirdiği hadîs-i şerîfte de:
    "Benim dedelerimin hiçbiri zinâ yapmadı.Allahü teâlâ,beni temiz
    babalardan,temiz analardan getirdi.Dedelerimin iki oğlu olsaydı,ben
    bunların en hayırlısında,en iyisinde bulunurdum."buyuruldu.

    Âyet-i
    kerîme ve hadîs-i şerîflerden anlaşıldığı ve binlerce İslâm kitâbında
    yazıldığı üzere Peygamber efendimizin anaları ve babaları arasında
    bulunmakla şereflenen bahtiyarların hepsi,zamanlarının ve
    memleketlerinin en asîl,en şerefli,en güzel ve en temiz
    kimseleriydi.Hepsi de aziz ve muhteremdiler.İbrâhim aleyhisselâmın
    babası Târûh da böylece mümin,yani inanmıştı.Kötü ahlâktan,âdî ve
    çirkin sıfatlardan uzaktı.

    Nûh aleyhisselâmdan çok sonra
    Bâbil'de hüküm süren,yıldızlara ve putlara tapan Keldâni kavminin o
    devirdeki kralı olan Nemrûd,insanları kendine ve putlara
    taptırıyordu.Bir gece gördüğü rüyâyı,mineccimler;"Doğacak bir erkek
    çocuğun yeni bir din getireceği ve onun saltanatını yıkacağı." şeklinde
    tâbir edince,Nemrûd yeni doğan erkek çocukların öldürülmelerini ve
    hâmile kadınların hapsedilmelerini emretti.O sırada hazret-i İbrâhim'e
    hâmile olan annesi,amcası Âzer'le evliydi.Görünüşte hâmileliği belli
    olmadığı için fark edemediler,kocasına da;"Çocuk doğunca oğlan
    olursa,kendi elinle Nemrûd'a teslim eder mükâfât alırsın"dedi.Annesi
    zamanı gelince de şehir dışında bir mağarada doğum yaptı ve Âzer'e
    çocuğun doğup öldüğünü söyledi.Oğlunu mağarada gizledi ve orada
    büyüttü.Yanına gittiğinde onu parmağını emerken bulur ve doymuş
    görürdü.Parmaklarından süt ve bal gelirdi.Allahü teâlâ Cebrâil
    aleyhisselâmı göndererek bu gıdâları Cennet'ten parmaklarına akıtırdı.

    İbrâhim
    aleyhisselâm büyüyüp,mağaradan çıkınca,güneşe,aya,yıldızlara ve kâinâta
    bakarak bunları yaratanın eşi ve benzeri olmayan bir yaratıcının
    olduğunu anladı.Keldâni kavmine gelerek,taptıkları putların ve
    yıldızların ilâh olmadığını,anlayabilecekleri açık delillerle
    anlattı.Bâbil halkı çocuk yaşta olan ve putlarına karşı çıkan hazret-i
    İbrâhim'i üvey babası Âzer'e şikâyet ettiler.Âzer,İbrâhim aleyhisselâmı
    azarlayarak bu işten vazgeçmesini istediyse de İbrâhim aleyhisselâm
    onun sözlerine hiç aldırmayıp;"Benden delil isteyin göstereyim.Bana
    hidâyet veren,doğru yolu gösteren Allahü teâlâ beni sizden ayırdı.Sizin
    içinde bulunduğunuz sapıklığa düşürmedi.Sizi ve putlarınızı
    sevmiyorum." dedi.Putlara tapmanın mânâsız olduğunu Âzer'e de
    söyledi.Âzer hiddetlenip İbrâhim aleyhisselâmın yanından uzaklaşmasını
    istedi.

    Genç yaştayken Keldânî kavmine peygamber olarak
    gönderilen ve kendisine on sayfa (forma) kitap verilen İbrâhim
    aleyhisselâm,Allahü teâlânın emriyle büyük-küçük herkesi Allahü teâlâya
    îmân etmeye çağırdı.İnsanlara topluca ve açık bir tebliğde
    bulunmayı,putların mânâsız ve âcizliğini,onlara tapmanın sapıklık
    olduğunu gâyet açık bir şekilde göstermek istedi.O zaman Keldânî
    kavmi,bir gün bayram yapmak üzere bir yere toplandı.Onlar gittiği zaman
    İbrâhim aleyhisselâmın üvey babası ve puthânenin bekçisi olan Âzer onu
    da bayram yerine gitmeye zorladı.İbrâhim aleyhisselâm hasta olduğunu
    söyleyerek gitmedi.İnsanlar bayram yerinde toplandıkları zaman,yetmiş
    kadar putun bulunduğu puthâneye girdi.Getirdiği bir balta ile bütün
    putları kırıp.parça parça etti.Sadece en iri putu kırmadı ve baltayı
    bunun boynuna asarak,oradan uzaklaştı. Keldânî kavmi bayramdan
    dönünce,puthâneye girip,putların kırılıp parça parça edildiğini
    görüp,şaşırdılar.Bunu kim yaptı,diye bağırmaya başladılar.Bu
    işi,İbrâhim yapmıştır,diyerek onu yakalayıp halkın önünde
    sorguladılar." Ey İbrâhim! Putlarımızı sen mi kırdın?" deyince,İbrâhim
    aleyhisselâm,bu işi olsa olsa;" Ben varken bu küçük putlara niçin
    tapıyorlar!" diyen şu iri put yapmıştır,demiştir. "Siz ona sorunuz."
    deyince,putperestler;" Putlar konuşmaz ki,sen bize ona sor diyorsun!"
    dediler.Bunun üzerine İbrâhim aleyhisselâm;"O hâlde daha kendilerini
    kırılmaktan kurtaramayan,size hiçbir faydası olmayan bu putlara ilâh
    diyerek niçin tapıyorsunuz?Hâlâ akıllanmayacak mısınız?Size ve bu
    taptığınız putlara yazıklar olsun!" dedi.Putlarını İbrâhim
    aleyhisselâmın kırdığını anlayan Keldânî kavmi,onu hapsettiler.Durumu
    da ılâhlık iddiâsında bulunan kralları Nemrûd'a bildirdiler.

    Nemrûd,
    İbrâhim aleyhisselâmı yanına getirmelerini emretti. İbrâhim
    aleyhisselâm Nemrûd'u Allahü teâlâya îmân etmeye dâvet etti.Nemrûd,bunu
    reddettiği gibi, İbrâhim aleyhisselâmın kendisine secde etmesini
    istedi.Secde etmeyince,hapsettirdi ve ateşte yakılmasını
    emretti.Günlerce yığılan odunlar ateşlendi.Şiddetinden yanına
    yaklaşamadıkları ateşe hazret-i İbrâhim'i mancınıkla attılar.Ateşe
    atılırken;"Hasbiyallah ve ni-mel vekil",yani "Bana Allah'ım yetişir.O
    ne iyi vekildir,yardımcıdır." dedi.ateşe düşerken Cebrâil aleyhisselâm
    gelip;"Bir dileğin var mı?diye sorunca;"Var,fakat sana değil,Rabbim
    beni görüyor,biliyor." dedi.Onun bu hâli Kur'ân-ı kerîm'de övülüyor
    ve;"Sözünün eri olan İbrâhim." buyruluyor.Allahü teâlâ,Kur'ân-ı
    kerîm'de meâlen ateşe; "Ey ateş! İbrâhim'e karşı serin ve selâmette
    ol!" (Enbiyâ sûresi:69) diye emretti.Ateşin içi yemyeşil bir bahçe
    kesildi. Cebrâil aleyhisselâm da kendisine arkadaş oldu.Cennet'ten
    gömlek ve yaygı getirdi ve onu Cennet nîmetleri ile doyurdu.Ateşte yedi
    gün kaldığı rivâyet edilir.Ateş sönünce mûcizeyi gözleriyle görenlerden
    kardeşi Haran,amcasının kızı ve sonra hanımı olan hazret-i Sâre ve bâzı
    kimseler îmân ettiler. İbrâhim aleyhisselâm ateşten kurtulduktan sonra
    Keldâni kavmini bir müddet daha îmâna dâvet etti.Fakat zâlim Nemrûd ve
    putperest ahâli küfürlerinden vazgeçmediler.Allahü teâlâ,Nemrûd ve
    kavmine sivrisinekleri musallat etti.Sinekler onların kanlarını emdiler
    ve kuru kemik hâline getirdiler.Sineklerden birisi de Nemrûd'un
    burnundan girip beynine yerleşti.Uzun zaman azap ve ıztırap verdi.Hattâ
    başını tokmakla döğdüre döğdüre öldü. Allahü teâlâ, tanrılık iddiâ eden
    Nemrûd'u en âciz mahlûklarından birisi olan sivrisinekle cezalandırdı.

    İbrâhim
    aleyhisselâm Allahü teâlânın emriyle Bâbil'den Harrân'a (Urfa'nın
    güneyinde bir yer) hicret etti.Bu yolculukta kardeşinin oğlu Lût
    aleyhisselâm,hanımı Sâre Hâtun ve diğer inananlar da
    bulundular.Harrân'da bir müddet kaldıktan sonra,Şam'a,oradan da Mısır'a
    gitmek üzere yola çıktı.Bu yolculuk esnâsında kardeşinin oğlu Lût
    aleyhisselâmın Sedûm bölgesi ahâlisinde peygamber olarak
    vazîfelendirildiği bildirildi.Lût aleyhisselâmın Sedûm'a hareketinden
    sonra,Mısır'a giden İbrâhim aleyhisselâm rivâyete göre bu sırada
    otuzsekiz yaşındaydı.

    Mısır'a gittiği sırada Sinan bin Ulvan
    adlı zâlim bir Firavun vardı.İbrâhim aleyhisselâm ve hanımı hazret-i
    Sâre'nin Mısır'a geldiğini haber alan Firavun,zorbalık yaparak Sâre'yi
    almak istedi.Bu zâlim hükümdâr hazret-i Sâre'yi sarayına çağırttı.Ona
    musallat olmak isteyince nefesi kesilip elleri ve ayakları tutmaz hâle
    geldi.Bu hâline pişman olup,musallat olmaktan vaz geçti.Hazret-i
    Sâre'den,onun düştüğü fecî hâlden kurtulması için duâ etmesini
    istedi.Hazret-i Sâre,hükümdârı bu kadın öldürdü,diye suçlanmasından
    korktuğu için,duâ etti.Tekrar eski hâline dönen Firavun,Hacer adında
    bir câriyeyi hazret-i Sâre'ye hediye etti.Bu hâdiseden sonra İbrâhim
    aleyhisselâm hanımı Sâre ve hediye edilen Hacer Hâtunla birlikte
    Mısır'dan ayrılıp,Filistin'e gitti.Filistin topraklarında ıssız ve
    kupkuru bir yer olan Sebû'ya yerleşti.Bir müddet burada kaldı.Zamanla
    çok mala kavuştu.Yarım milyonu sığır olmak üzere,davarları vâdileri ve
    ovaları doldurdu.Çok zengin oldu.Sebû denilen yere sonradan gelip
    yerleşen insanların İbrâhim aleyhisselâmı incitmeleri üzerine oradan
    ayrılıp,Şam tarafında Kıst adlı yere göçtü.Çok cömert olan İbrâhim
    aleyhisselâm insanlara çok ikrâmlarda bulunurdu.

    İbrâhim
    aleyhisselâm,çocuğu olmadığı için hanımı hazret-i Sâre'nin isteği ve
    izniyle hazret-i Hacer'le evlendi.Bu evlilikten İsmâil aleyhisselâm
    doğdu.Muhammed aleyhisselâmın nûru hazret-i Hacer vâsıtasıyle İsmâil
    aleyhisselâma intikâl ettiği için,hazret-i Sâre'nin kalbinde hazret-i
    Hacer'e karşı gayret hâsıl oldu. İbrâhim aleyhisselâm,hazret-i Sâre'yi
    üzmemek için Allahü teâlânın emriyle hazret-i Hacer ve oğlu İsmâil'i
    (aleyhisselâm) yanına alarak,o zamanlar ıssız ve susuz bir yer olan
    Mekke'ye götürdü.Onları oraya bırakıp,Şam diyârına geri döndü.Hacer
    annemiz ve oğlu İsmâil aleyhisselâm oradayken,mübârek Zemzem suyu
    yerden fışkırarak çıktı.

    İbrâhim aleyhisselâm,daha önce bir
    oğlum olursa,Allah yoluna kurban edeceğim,diye adakta
    bulunmuştu.İbrâhim aleyhisselâm,hazret-i Hacer ve oğlu İsmâil
    aleyhisselâmı ziyâret için Mekke'ye geldiği sırada,üç gün üst üste
    gördüğü bir rüyâ üzerine İsmâil aleyhisselâmı kurban etmek istedi.Tam
    kurban etmek üzereyken,Allahü teâlâ İbrâhim aleyhisselâma rüyâsında
    sadâkat (bağlılık) gösterdiğini bildirerek kurbanlık bir koç ihsân
    etti.Böylece İsmâil aleyhisselâm,kurban edilmekten kurtuldu.Allahü
    teâlâ, İbrâhim aleyhisselâma ihtiyar yaşında hazret-i Sâre'den İshâk
    isimli oğlunu ihsân etti. İbrâhim aleyhisselâm bir kaç defa hazret-i
    Hacer'i ve oğlu İsmâil aleyhisselâmı ziyâret etti.Bir defâsında oğlu
    İsmâil ile birlikte Beytullah'ı (Kâbe-i muazzamayı) inşâ etti.Cennet
    yâkutlarından Hacer-ül-Esved adlı siyah taşı Cebrâil aleyhisselâmın
    bildirmesiyle alarak,Kâbe-i muazzamanın duvarına yerleştirdi.Kâbe
    duvarını örerken,şimdi Makâm-ı İbrâhim denilen taşın üzerine
    bastı.Kâbe'yi yapıp bitirince,Allahü teâlânın Cebrâil aleyhisselâm
    aracılığıyla bildirdiği gibi, İsmâil aleyhisselâm ve Mekke'de yerleşmiş
    olan Cürhümlülerle birlikte hac ibâdetini yaptı.

    İsmâil
    aleyhisselâmla haccın rükünlerini yerine getirdikten sonra,oğluna
    Kâbe'ye bakmasına ve onu koruması için tenbihte bulundu.Şam'a gitmek
    istedi.Gitmeden önce Arafat'a çıkıp,İsmâil aleyhisselâmın evlâdına duâ
    etti ve Şam'a döndü.Ertesi sene hac mevsiminde hanımı hazret-i Sâre ve
    oğlu İshâk aleyhisselâmı da alarak Mekke'ye geldi.Hac ibâdetini
    yaptıktan sonra,birlikte Şam'a döndüler.

    İbrâhim
    aleyhisselâm,vefât etmeden önce oğlu hazret-i İsmâil'e şu vasiyette
    bulundu:"Ey oğlum!Alnında parlayan bu nûr,son peygamber Muhammed
    aleyhisselâmın nûrudur.Bütün baba ve dedelerimizin vasiyeti,bu nûru iyi
    muhâfaza edip,ehline teslim etmektir.Bu mübârek nûru iyi muhâfaza
    et.Nikâhlı,afîf ve temiz kadınlara teslim eyle.Evlâdına da böyle
    vasiyette bulun."dedi.Yüz yetmiş beş yaşında hazret-i Hacer ve hazret-i
    Sâre'den sonra Kudüs'te vefât etti.Kudüs civârında Habrun kasabasında
    bir mağaraya defnedildi.Bu kasaba,İbrâhim aleyhisselâmın Halîl (Allahü
    teâlânın dostu) ismine izâfeten Halîlurrahmân ismiyle
    meşhurdur.Hazret-i Lût,hazret-i İshâk ve hazret-i Yâkûb ile pekçok
    peygamberin bu beldede bulunduğu rivâyet edilir.Müslüman hükümdârlar
    oradaki mescitleri ve türbeleri kendi devirlerinde tâmir
    ettirmişlerdir.Halîlurrahmân'daki mescit ve türbeleri ise son olarak
    Osmanlı Sultânı İkinci Abdülhâmid Han tâmir ettirmiştir.

    İbrâhim
    aleyhisselâm ülülazm peygamberlerin ikincisi olup,Peygamber efendimiz
    Muhammed aleyhisselâmdan sonra bütün peygamberlerden ve resûllerden
    üstündür. İbrâhim aleyhisselâmdan sonra gelen bütün peygamberler onun
    neslindendir.

    Allahü teâlâ hazret-i İbrâhim'i ilâhî sırlara
    vâkıf kıldı ve onu,ateşe atıldığında nefsiyle,oğlu hazret-i İsmâil'i
    Allah için kurban etmesini bildirip evlâdı ile malı ile imtihân
    etti.Malı ile imtihân edilmesi şöyle olmuştur:O kadar zengindi
    ki,sadece sığırları yarım milyon olup,davarları,ovaları ve vâdileri
    dolduruyordu.Cebrâil aleyhisselâm insan sûretinde gelip;"Ya İbrâhim,bu
    sürüler kimindir?" deyince;"Allah'ındır fakat benim elimde
    emânettir.Allahü teâlâyı tesbih et,ismini an,onu zikret,bu sürülerin
    hepsi senin olsun." diyerek bütün malını bağışladı.Cebrâil aleyhisselâm
    kendini tanıtınca,hazret-i İbrâhim;"Ben Allah için bağışladığımı geri
    alamam." diyerek bütün malını satıp,Allah yolunda sarf etti.

    Hazret-i
    İbrâhim kendisine nâzil olan (indirilen) emir ve yasakları tamâmen
    halka bildirdi.Allah'tan başka şeylere tapmanın bâtıl (geçersiz)
    olduğunu çok açık bir şekilde anlattı.Şirke (Allah'a ortak koşma) yol
    açacak kapıların hepsini kapattı.
    Çocukluğundan ölümüne kadar hak
    din üzere olduğundan ve insanlara dîni bildirdiğinden dolayı,onun
    milletine işâret için Kur'ân-ı kerîmde "Hanîfen" (hak din üzere
    bulunanlar) diye zikredilmiştir.Hazret-i İbrâhim'in husûsiyetleri
    Kur'ân-ı kerîmde Nahl sûresi 120,121,122. âyetlerde
    bildirilmektedir.Misâfirperverliği ve cömertliği dillerde
    dolaşırdı.Misâfir olmayınca yemek yemez,bir misâfir bulmak için
    uzaklara giderdi.Bu vasfından dolayı ona Ebû'd-Düyûf (misâfirler
    babası) adı verilmişti.Kıblesi Kâbe idi.Namaza durduğu zaman kalbinin
    coşması,hışırtısı çok uzaklardan duyulurdu.

      Forum Saati Perş. Mayıs 16, 2024 6:45 am