Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    SABIR

    Ruzgar
    Ruzgar
    Moderatör


    Mesaj Sayısı : 3096
    Doğum tarihi : 19/09/69
    Kayıt tarihi : 08/12/09
    Tecrübe Puanı : 47
    Yaş : 54
    Ülke : Almanya

    SABIR Empty SABIR

    Mesaj tarafından Ruzgar Ptsi Ara. 21, 2009 1:40 am

    Sabır, tıpkı bir ölü gibi, nefsin haz duyduğu şeylerden mücahede ile uzak kalması demektir.

    Burada
    ki mücahede kaydı, işin zorluğuna işaret etmektedir ki, bu da nefse
    istemediği şeyleri vermekle olur. Mesela nefis vahdeti ve yalnızlığı
    istemez. Kesreti ister, kalabalıklarla ülfet ve dostluk kurmayı arzu
    eder. Onun için heva ve hevesine uyanlar bir yerde duramazlar. Yaz kış
    sürekli olarak ömürlerini meşru olmayan sohbet ve toplantılarla israf
    ederler. Pis şeyler ağızlarından eksik olmaz, şeytan gibi şarkı
    söylemeyi kendi Kur’an’ları edinirler.

    Bir hadisi şerifte
    şöyle buyurulur: ‘’ Cennetin etrafı sıkıntı ve güçlüklerle, Cehennemin
    etrafı ise arzu ve hazlarla çevrilidir.’’

    Bilmemiz gerekir ki,
    tevbe sabırsız mümkün olmaz. Hatta hiçbir farzı eda etmek ve hiçbir
    günahtan el çekmek sabırsız mümkün olmaz. Bunun için Resulullah’a:
    ‘’İman nedir?’’ diye sorduklarında: ‘’İman sabırdır.’’ Diye
    buyurmuştur. Diğer bir hadiste: ‘’ Sabır, imanın yarısıdır.’’ Buyurur.
    Sabrın fazilet ve üstünlüğü içindir ki, Kur’an-ı Kerim’de Allah Teala
    yetmiş yerden fazla sabrı zikretmektedir ve her yüksek dereceyi sabra
    havale etmektedir. Hatta din yolunda imam (önder) ve lider olmayı da
    sabra havale etmekte ve: ‘’İsrail oğullarından da (dinlerinde)
    sabrettikleri için emrimizle (insanları) doğru yola götürecek imamlar
    (rehberler) tayin etmiştik. Onlar ayetlerimizi (Tevrat’ı) çok iyi
    biliyorlardı.’’ (Secde 24) buyurmaktadır.

    Yine sabrın önemini beyan etmek üzere Allah Teala: ‘’ Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.’’(Bakara 153) buyurmaktadır.
    Yine
    sonsuz sevapları sabra havale edip buyurur ki: ‘’ Sabır edenlere
    ahirette ancak sayısız nimetler verilir.’’ (Zümer 10)Allah
    sabredenlerden başka hiç kimsede, salâvat, rahmet ve hidayetin üçünü
    toplamamıştır.
    Nitekim buyurur ki: ‘’ Onlara Rab’lerinden salâvat
    ve rahmet vardır ve onlar hidayet bulanlardır.’’ (Bakara 157) Sabır çok
    büyük bir fazilet olduğu için, Allah Teala onu herkese değil, belki
    dostlarından az kimselere nasip etmiştir.
    Resulullah (s.a.v.)
    buyurur ki: ‘’ Size en az verilen şey yakin ile sabırdır. Bunların
    ikisi verilen kimsenin (nafile) namazı ve (nafile) orucu çok olmasa da
    ona korkma diye müjde ver.’’
    Yine buyurur ki:‘’ Ey Ashabım, eğer
    bugünkü halinize sabretseniz, benim yanımda her birinizin ameli,
    hepiniz kadar amel yapmasından bana daha sevgilidir. Fakat korkarım ki,
    dünya kapısı size açılır, birbirinize düşman olursunuz ve göktekiler de
    size düşman olur. Sabredip sevabı bekleyen kimse, tam sevab alır.
    Sabrediniz, zira dünya baki kalmaz, Allah’ın sevabı baki kalır.’’
    deyip, ‘’Sizin yanınızdakiler bakidir.’’ (Nahl 96) ayetini okudu.

    Fahruddin-i
    Razi, ‘’ Sabır demek Allah’ın kazasına razı olmaktır. İnsanın gönlü
    dünyalıktan bir şeye meylettiği anda ulvi makamdan düşer. Âdem
    (a.s.)’in gönlü Cennette ki ağaca meyletmekle Cennetten düştüğü
    gibidir. Bunun için bütün zevklere sabır lazımdır.’’ diye buyurmuştur.
    Nitekim
    Resulullah (s.a.v.):’’ Sabır benim azığımdır.’’buyurmuştur. Sabırdan
    gaye, takvaya erişmektir, zira istenen takvadır. Allah Teala: ‘’
    Azıklanın; Şüphe yok ki azığın en iyisi takvadır. Ey akıl sahipleri,
    Benden korkun.’’ (Bakara 197) buyurmuştur.
    Takvadan murad da
    sakınmaktır, Allah’tan korkmaktır. Resul-i Ekrem (s.a.v.): ‘’Kul
    şüphelerden sakınmadıkça takva mertebesine ulaşamaz, şüphelerden
    sakınmadıkça haramlardan korunamaz.’’ buyurmuştur.
    Cafer-i Sadık’ta: ‘’ Takva, kalbinde Allah’tan başka bir şey görmemektir.’’buyurmuştur.
    Takvanın
    alameti üçtür: Biri, her halde Allah Teala’ya nazardır, diğeri de her
    işte Allah’a yönelmektir. Üçüncüsü de her tutum ve davranışında
    istikamet üzere olmaktır.

    Takvayı emretmek üzere Allah
    Teala:‘’ Ey iman edenler, sabredin, düşmanlarınızdan daha sabırlı olun,
    cihada hazır bulunun, Allah’a karşı gelmekten sakının ki felaha
    erişebilesiniz.’’ (Al-i İmran 200)buyurmuştur.
    Kişinin rahatlığı,
    yakinde (kesin imanda); şerefi, tevazuda (alçak gönüllülük); devleti,
    Müslüman olmakta; ismeti, tevekkülde; akıllılığı, dininde; gayreti,
    dünyayı terkinde; helaki, günaha dalmasında; pişmanlığı acelesinde;
    azgınlığı, cehaletinde; mutluluğu, ilimde; olgunluğu, aşkında ve huzuru
    da sabrındadır.
    Halk arasında sabır, nefse hâkimiyettir.
    Tasavvufta sabır, bütün belalar kendisine yüklense bile ah etmemektir.
    Ayrıca vefadan, cefadan, ihtiyarlık ve gençlikten, nimet ve hikmetten,
    hülasa birbirine zıt her çeşit vasıfların hiçbirinden müteessir olmayıp
    değişiklik göstermemektir.
    Her ne ile karşılaşsa hiçbirine aldırış etmeyip canını düşünmeden cananına ulaşmaya bakmaktır.
    Gazali
    (r.a.) buyurur ki: ‘’ Sabır, insanın özelliğidir; melek ve hayvanlarda
    sabır düşünülemez. Hayvanlar sabredemez, çünkü şehvetleri galiptir.
    Melekler de sabredemez, çünkü onlarda şehvet yoktur; onlar yalnız
    Allah’a müştaktırlar.’’ Resulullah (s.a.v.) buyurur ki: ‘’ Sabır gizli
    hazinelerden bir hazinedir. Eğer sabır bir insan olsaydı, çok cömert
    bir kimse olurdu.’’Diğer bir hadisi şerifte de: ‘’ Allah Teala sabırlı
    kullarını sever.’’ buyurur.

    Davud (a.s.)’a vahiy geldi: ‘’Ey
    Davud ahlakta bana uy. Benim ahlakımdan biri çok sabredicidir.İsa
    (a.s.)’a ‘’ Sabırsız istediğin şeye kavuşamazsın.’’ Buyurdu. Resulullah
    Ensardan bir topluluk gördü. ‘’Siz mü’min misiniz?’’buyurdu. ‘’Evet, Ya
    Resulullah!’’ dediler. Resulullah, ‘’İmanın alameti nedir?’’buyurdu.
    ‘’Nimete şükrederiz, sıkıntıya sabrederiz ve Allah’ın hükmüne rıza
    gösteririz.’’dediler. Resulullah: ‘’ Kâbe’nin Rabbi hakkı için siz
    mü’minsiniz.’’buyurdu. Hz. Ali buyurdu ki: ‘’Sabrın imanda ki yeri,
    başın bedende ki yeri gibidir. Sabrı olamayanın imanı olmaz.’’

    İşte ey mü’min kardeş! Bu noktada iyi düşün. Kalbinin hangi tarafa meylettiğini ve yöneldiğini tesbit etmeğe çalış.
    Ve
    bak ki insanlar nasıl bir akçeye Cennete girmeyi değil de bin akçeye
    Cehennemi tercih ediyorlar. Bir ayeti kerimede şöyle buyurulur: Bu
    yolla nefsin ülfet ettiği ve istediği şeyleri ona vermeden, örnek ve
    güzel bir yol üzerinde dosdoğru yürümesini temin etmekte sebat
    göstermek gerekir.
    Nitekim bir ayeti kerimede şöyle buyurulur:’’
    Sabrettikleri için onlardan da, emrimizde doğru yolu gösterecek
    önderler yetiştirdik. Ayetlerimizi de yakinen biliyorlardı.’’(Secde 24)
    Tarikata intisap etmek gaye değildir. Tarikat vasıtadır.
    Dolayısı ile bu yolda yürüyüp menzil ve makama ulaşmak gerekir. Bu yürüyüşteki { istikamet } tarikattan çok daha önemlidir.
    Bir ayette de Allah Teala şöyle buyurmaktadır: ’’ Rabbimiz Allah’tır deyip { istikamet } üzere olanlar…’’(Fussilet 41)
    Demek
    ki bu iki özelliği bir arada bulundurmak lazım. Aslında istikamet
    tarikatlarda da önemli bir unsurdur. Onun için yukarıda ki ayette sabır
    ve neticesi hakkında bilgi verilmektedir. Demek ki sabretmek esastır.
    Bu sabra katlanamayan bu yolda ilerleyemez…



    Rabbimiz cümlemizi sabredenlerden eylesin. (Âmin)

      Forum Saati Paz Nis. 28, 2024 2:50 am