Sabır, tıpkı bir ölü gibi, nefsin haz duyduğu şeylerden mücahede ile uzak kalması demektir.
Burada
ki mücahede kaydı, işin zorluğuna işaret etmektedir ki, bu da nefse
istemediği şeyleri vermekle olur. Mesela nefis vahdeti ve yalnızlığı
istemez. Kesreti ister, kalabalıklarla ülfet ve dostluk kurmayı arzu
eder. Onun için heva ve hevesine uyanlar bir yerde duramazlar. Yaz kış
sürekli olarak ömürlerini meşru olmayan sohbet ve toplantılarla israf
ederler. Pis şeyler ağızlarından eksik olmaz, şeytan gibi şarkı
söylemeyi kendi Kur’an’ları edinirler.
Bir hadisi şerifte
şöyle buyurulur: ‘’ Cennetin etrafı sıkıntı ve güçlüklerle, Cehennemin
etrafı ise arzu ve hazlarla çevrilidir.’’
Bilmemiz gerekir ki,
tevbe sabırsız mümkün olmaz. Hatta hiçbir farzı eda etmek ve hiçbir
günahtan el çekmek sabırsız mümkün olmaz. Bunun için Resulullah’a:
‘’İman nedir?’’ diye sorduklarında: ‘’İman sabırdır.’’ Diye
buyurmuştur. Diğer bir hadiste: ‘’ Sabır, imanın yarısıdır.’’ Buyurur.
Sabrın fazilet ve üstünlüğü içindir ki, Kur’an-ı Kerim’de Allah Teala
yetmiş yerden fazla sabrı zikretmektedir ve her yüksek dereceyi sabra
havale etmektedir. Hatta din yolunda imam (önder) ve lider olmayı da
sabra havale etmekte ve: ‘’İsrail oğullarından da (dinlerinde)
sabrettikleri için emrimizle (insanları) doğru yola götürecek imamlar
(rehberler) tayin etmiştik. Onlar ayetlerimizi (Tevrat’ı) çok iyi
biliyorlardı.’’ (Secde 24) buyurmaktadır.
Yine sabrın önemini beyan etmek üzere Allah Teala: ‘’ Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.’’(Bakara 153) buyurmaktadır.
Yine
sonsuz sevapları sabra havale edip buyurur ki: ‘’ Sabır edenlere
ahirette ancak sayısız nimetler verilir.’’ (Zümer 10)Allah
sabredenlerden başka hiç kimsede, salâvat, rahmet ve hidayetin üçünü
toplamamıştır.
Nitekim buyurur ki: ‘’ Onlara Rab’lerinden salâvat
ve rahmet vardır ve onlar hidayet bulanlardır.’’ (Bakara 157) Sabır çok
büyük bir fazilet olduğu için, Allah Teala onu herkese değil, belki
dostlarından az kimselere nasip etmiştir.
Resulullah (s.a.v.)
buyurur ki: ‘’ Size en az verilen şey yakin ile sabırdır. Bunların
ikisi verilen kimsenin (nafile) namazı ve (nafile) orucu çok olmasa da
ona korkma diye müjde ver.’’
Yine buyurur ki:‘’ Ey Ashabım, eğer
bugünkü halinize sabretseniz, benim yanımda her birinizin ameli,
hepiniz kadar amel yapmasından bana daha sevgilidir. Fakat korkarım ki,
dünya kapısı size açılır, birbirinize düşman olursunuz ve göktekiler de
size düşman olur. Sabredip sevabı bekleyen kimse, tam sevab alır.
Sabrediniz, zira dünya baki kalmaz, Allah’ın sevabı baki kalır.’’
deyip, ‘’Sizin yanınızdakiler bakidir.’’ (Nahl 96) ayetini okudu.
Fahruddin-i
Razi, ‘’ Sabır demek Allah’ın kazasına razı olmaktır. İnsanın gönlü
dünyalıktan bir şeye meylettiği anda ulvi makamdan düşer. Âdem
(a.s.)’in gönlü Cennette ki ağaca meyletmekle Cennetten düştüğü
gibidir. Bunun için bütün zevklere sabır lazımdır.’’ diye buyurmuştur.
Nitekim
Resulullah (s.a.v.):’’ Sabır benim azığımdır.’’buyurmuştur. Sabırdan
gaye, takvaya erişmektir, zira istenen takvadır. Allah Teala: ‘’
Azıklanın; Şüphe yok ki azığın en iyisi takvadır. Ey akıl sahipleri,
Benden korkun.’’ (Bakara 197) buyurmuştur.
Takvadan murad da
sakınmaktır, Allah’tan korkmaktır. Resul-i Ekrem (s.a.v.): ‘’Kul
şüphelerden sakınmadıkça takva mertebesine ulaşamaz, şüphelerden
sakınmadıkça haramlardan korunamaz.’’ buyurmuştur.
Cafer-i Sadık’ta: ‘’ Takva, kalbinde Allah’tan başka bir şey görmemektir.’’buyurmuştur.
Takvanın
alameti üçtür: Biri, her halde Allah Teala’ya nazardır, diğeri de her
işte Allah’a yönelmektir. Üçüncüsü de her tutum ve davranışında
istikamet üzere olmaktır.
Takvayı emretmek üzere Allah
Teala:‘’ Ey iman edenler, sabredin, düşmanlarınızdan daha sabırlı olun,
cihada hazır bulunun, Allah’a karşı gelmekten sakının ki felaha
erişebilesiniz.’’ (Al-i İmran 200)buyurmuştur.
Kişinin rahatlığı,
yakinde (kesin imanda); şerefi, tevazuda (alçak gönüllülük); devleti,
Müslüman olmakta; ismeti, tevekkülde; akıllılığı, dininde; gayreti,
dünyayı terkinde; helaki, günaha dalmasında; pişmanlığı acelesinde;
azgınlığı, cehaletinde; mutluluğu, ilimde; olgunluğu, aşkında ve huzuru
da sabrındadır.
Halk arasında sabır, nefse hâkimiyettir.
Tasavvufta sabır, bütün belalar kendisine yüklense bile ah etmemektir.
Ayrıca vefadan, cefadan, ihtiyarlık ve gençlikten, nimet ve hikmetten,
hülasa birbirine zıt her çeşit vasıfların hiçbirinden müteessir olmayıp
değişiklik göstermemektir.
Her ne ile karşılaşsa hiçbirine aldırış etmeyip canını düşünmeden cananına ulaşmaya bakmaktır.
Gazali
(r.a.) buyurur ki: ‘’ Sabır, insanın özelliğidir; melek ve hayvanlarda
sabır düşünülemez. Hayvanlar sabredemez, çünkü şehvetleri galiptir.
Melekler de sabredemez, çünkü onlarda şehvet yoktur; onlar yalnız
Allah’a müştaktırlar.’’ Resulullah (s.a.v.) buyurur ki: ‘’ Sabır gizli
hazinelerden bir hazinedir. Eğer sabır bir insan olsaydı, çok cömert
bir kimse olurdu.’’Diğer bir hadisi şerifte de: ‘’ Allah Teala sabırlı
kullarını sever.’’ buyurur.
Davud (a.s.)’a vahiy geldi: ‘’Ey
Davud ahlakta bana uy. Benim ahlakımdan biri çok sabredicidir.İsa
(a.s.)’a ‘’ Sabırsız istediğin şeye kavuşamazsın.’’ Buyurdu. Resulullah
Ensardan bir topluluk gördü. ‘’Siz mü’min misiniz?’’buyurdu. ‘’Evet, Ya
Resulullah!’’ dediler. Resulullah, ‘’İmanın alameti nedir?’’buyurdu.
‘’Nimete şükrederiz, sıkıntıya sabrederiz ve Allah’ın hükmüne rıza
gösteririz.’’dediler. Resulullah: ‘’ Kâbe’nin Rabbi hakkı için siz
mü’minsiniz.’’buyurdu. Hz. Ali buyurdu ki: ‘’Sabrın imanda ki yeri,
başın bedende ki yeri gibidir. Sabrı olamayanın imanı olmaz.’’
İşte ey mü’min kardeş! Bu noktada iyi düşün. Kalbinin hangi tarafa meylettiğini ve yöneldiğini tesbit etmeğe çalış.
Ve
bak ki insanlar nasıl bir akçeye Cennete girmeyi değil de bin akçeye
Cehennemi tercih ediyorlar. Bir ayeti kerimede şöyle buyurulur: Bu
yolla nefsin ülfet ettiği ve istediği şeyleri ona vermeden, örnek ve
güzel bir yol üzerinde dosdoğru yürümesini temin etmekte sebat
göstermek gerekir.
Nitekim bir ayeti kerimede şöyle buyurulur:’’
Sabrettikleri için onlardan da, emrimizde doğru yolu gösterecek
önderler yetiştirdik. Ayetlerimizi de yakinen biliyorlardı.’’(Secde 24)
Tarikata intisap etmek gaye değildir. Tarikat vasıtadır.
Dolayısı ile bu yolda yürüyüp menzil ve makama ulaşmak gerekir. Bu yürüyüşteki { istikamet } tarikattan çok daha önemlidir.
Bir ayette de Allah Teala şöyle buyurmaktadır: ’’ Rabbimiz Allah’tır deyip { istikamet } üzere olanlar…’’(Fussilet 41)
Demek
ki bu iki özelliği bir arada bulundurmak lazım. Aslında istikamet
tarikatlarda da önemli bir unsurdur. Onun için yukarıda ki ayette sabır
ve neticesi hakkında bilgi verilmektedir. Demek ki sabretmek esastır.
Bu sabra katlanamayan bu yolda ilerleyemez…
Rabbimiz cümlemizi sabredenlerden eylesin. (Âmin)
Burada
ki mücahede kaydı, işin zorluğuna işaret etmektedir ki, bu da nefse
istemediği şeyleri vermekle olur. Mesela nefis vahdeti ve yalnızlığı
istemez. Kesreti ister, kalabalıklarla ülfet ve dostluk kurmayı arzu
eder. Onun için heva ve hevesine uyanlar bir yerde duramazlar. Yaz kış
sürekli olarak ömürlerini meşru olmayan sohbet ve toplantılarla israf
ederler. Pis şeyler ağızlarından eksik olmaz, şeytan gibi şarkı
söylemeyi kendi Kur’an’ları edinirler.
Bir hadisi şerifte
şöyle buyurulur: ‘’ Cennetin etrafı sıkıntı ve güçlüklerle, Cehennemin
etrafı ise arzu ve hazlarla çevrilidir.’’
Bilmemiz gerekir ki,
tevbe sabırsız mümkün olmaz. Hatta hiçbir farzı eda etmek ve hiçbir
günahtan el çekmek sabırsız mümkün olmaz. Bunun için Resulullah’a:
‘’İman nedir?’’ diye sorduklarında: ‘’İman sabırdır.’’ Diye
buyurmuştur. Diğer bir hadiste: ‘’ Sabır, imanın yarısıdır.’’ Buyurur.
Sabrın fazilet ve üstünlüğü içindir ki, Kur’an-ı Kerim’de Allah Teala
yetmiş yerden fazla sabrı zikretmektedir ve her yüksek dereceyi sabra
havale etmektedir. Hatta din yolunda imam (önder) ve lider olmayı da
sabra havale etmekte ve: ‘’İsrail oğullarından da (dinlerinde)
sabrettikleri için emrimizle (insanları) doğru yola götürecek imamlar
(rehberler) tayin etmiştik. Onlar ayetlerimizi (Tevrat’ı) çok iyi
biliyorlardı.’’ (Secde 24) buyurmaktadır.
Yine sabrın önemini beyan etmek üzere Allah Teala: ‘’ Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.’’(Bakara 153) buyurmaktadır.
Yine
sonsuz sevapları sabra havale edip buyurur ki: ‘’ Sabır edenlere
ahirette ancak sayısız nimetler verilir.’’ (Zümer 10)Allah
sabredenlerden başka hiç kimsede, salâvat, rahmet ve hidayetin üçünü
toplamamıştır.
Nitekim buyurur ki: ‘’ Onlara Rab’lerinden salâvat
ve rahmet vardır ve onlar hidayet bulanlardır.’’ (Bakara 157) Sabır çok
büyük bir fazilet olduğu için, Allah Teala onu herkese değil, belki
dostlarından az kimselere nasip etmiştir.
Resulullah (s.a.v.)
buyurur ki: ‘’ Size en az verilen şey yakin ile sabırdır. Bunların
ikisi verilen kimsenin (nafile) namazı ve (nafile) orucu çok olmasa da
ona korkma diye müjde ver.’’
Yine buyurur ki:‘’ Ey Ashabım, eğer
bugünkü halinize sabretseniz, benim yanımda her birinizin ameli,
hepiniz kadar amel yapmasından bana daha sevgilidir. Fakat korkarım ki,
dünya kapısı size açılır, birbirinize düşman olursunuz ve göktekiler de
size düşman olur. Sabredip sevabı bekleyen kimse, tam sevab alır.
Sabrediniz, zira dünya baki kalmaz, Allah’ın sevabı baki kalır.’’
deyip, ‘’Sizin yanınızdakiler bakidir.’’ (Nahl 96) ayetini okudu.
Fahruddin-i
Razi, ‘’ Sabır demek Allah’ın kazasına razı olmaktır. İnsanın gönlü
dünyalıktan bir şeye meylettiği anda ulvi makamdan düşer. Âdem
(a.s.)’in gönlü Cennette ki ağaca meyletmekle Cennetten düştüğü
gibidir. Bunun için bütün zevklere sabır lazımdır.’’ diye buyurmuştur.
Nitekim
Resulullah (s.a.v.):’’ Sabır benim azığımdır.’’buyurmuştur. Sabırdan
gaye, takvaya erişmektir, zira istenen takvadır. Allah Teala: ‘’
Azıklanın; Şüphe yok ki azığın en iyisi takvadır. Ey akıl sahipleri,
Benden korkun.’’ (Bakara 197) buyurmuştur.
Takvadan murad da
sakınmaktır, Allah’tan korkmaktır. Resul-i Ekrem (s.a.v.): ‘’Kul
şüphelerden sakınmadıkça takva mertebesine ulaşamaz, şüphelerden
sakınmadıkça haramlardan korunamaz.’’ buyurmuştur.
Cafer-i Sadık’ta: ‘’ Takva, kalbinde Allah’tan başka bir şey görmemektir.’’buyurmuştur.
Takvanın
alameti üçtür: Biri, her halde Allah Teala’ya nazardır, diğeri de her
işte Allah’a yönelmektir. Üçüncüsü de her tutum ve davranışında
istikamet üzere olmaktır.
Takvayı emretmek üzere Allah
Teala:‘’ Ey iman edenler, sabredin, düşmanlarınızdan daha sabırlı olun,
cihada hazır bulunun, Allah’a karşı gelmekten sakının ki felaha
erişebilesiniz.’’ (Al-i İmran 200)buyurmuştur.
Kişinin rahatlığı,
yakinde (kesin imanda); şerefi, tevazuda (alçak gönüllülük); devleti,
Müslüman olmakta; ismeti, tevekkülde; akıllılığı, dininde; gayreti,
dünyayı terkinde; helaki, günaha dalmasında; pişmanlığı acelesinde;
azgınlığı, cehaletinde; mutluluğu, ilimde; olgunluğu, aşkında ve huzuru
da sabrındadır.
Halk arasında sabır, nefse hâkimiyettir.
Tasavvufta sabır, bütün belalar kendisine yüklense bile ah etmemektir.
Ayrıca vefadan, cefadan, ihtiyarlık ve gençlikten, nimet ve hikmetten,
hülasa birbirine zıt her çeşit vasıfların hiçbirinden müteessir olmayıp
değişiklik göstermemektir.
Her ne ile karşılaşsa hiçbirine aldırış etmeyip canını düşünmeden cananına ulaşmaya bakmaktır.
Gazali
(r.a.) buyurur ki: ‘’ Sabır, insanın özelliğidir; melek ve hayvanlarda
sabır düşünülemez. Hayvanlar sabredemez, çünkü şehvetleri galiptir.
Melekler de sabredemez, çünkü onlarda şehvet yoktur; onlar yalnız
Allah’a müştaktırlar.’’ Resulullah (s.a.v.) buyurur ki: ‘’ Sabır gizli
hazinelerden bir hazinedir. Eğer sabır bir insan olsaydı, çok cömert
bir kimse olurdu.’’Diğer bir hadisi şerifte de: ‘’ Allah Teala sabırlı
kullarını sever.’’ buyurur.
Davud (a.s.)’a vahiy geldi: ‘’Ey
Davud ahlakta bana uy. Benim ahlakımdan biri çok sabredicidir.İsa
(a.s.)’a ‘’ Sabırsız istediğin şeye kavuşamazsın.’’ Buyurdu. Resulullah
Ensardan bir topluluk gördü. ‘’Siz mü’min misiniz?’’buyurdu. ‘’Evet, Ya
Resulullah!’’ dediler. Resulullah, ‘’İmanın alameti nedir?’’buyurdu.
‘’Nimete şükrederiz, sıkıntıya sabrederiz ve Allah’ın hükmüne rıza
gösteririz.’’dediler. Resulullah: ‘’ Kâbe’nin Rabbi hakkı için siz
mü’minsiniz.’’buyurdu. Hz. Ali buyurdu ki: ‘’Sabrın imanda ki yeri,
başın bedende ki yeri gibidir. Sabrı olamayanın imanı olmaz.’’
İşte ey mü’min kardeş! Bu noktada iyi düşün. Kalbinin hangi tarafa meylettiğini ve yöneldiğini tesbit etmeğe çalış.
Ve
bak ki insanlar nasıl bir akçeye Cennete girmeyi değil de bin akçeye
Cehennemi tercih ediyorlar. Bir ayeti kerimede şöyle buyurulur: Bu
yolla nefsin ülfet ettiği ve istediği şeyleri ona vermeden, örnek ve
güzel bir yol üzerinde dosdoğru yürümesini temin etmekte sebat
göstermek gerekir.
Nitekim bir ayeti kerimede şöyle buyurulur:’’
Sabrettikleri için onlardan da, emrimizde doğru yolu gösterecek
önderler yetiştirdik. Ayetlerimizi de yakinen biliyorlardı.’’(Secde 24)
Tarikata intisap etmek gaye değildir. Tarikat vasıtadır.
Dolayısı ile bu yolda yürüyüp menzil ve makama ulaşmak gerekir. Bu yürüyüşteki { istikamet } tarikattan çok daha önemlidir.
Bir ayette de Allah Teala şöyle buyurmaktadır: ’’ Rabbimiz Allah’tır deyip { istikamet } üzere olanlar…’’(Fussilet 41)
Demek
ki bu iki özelliği bir arada bulundurmak lazım. Aslında istikamet
tarikatlarda da önemli bir unsurdur. Onun için yukarıda ki ayette sabır
ve neticesi hakkında bilgi verilmektedir. Demek ki sabretmek esastır.
Bu sabra katlanamayan bu yolda ilerleyemez…
Rabbimiz cümlemizi sabredenlerden eylesin. (Âmin)