Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    RIZA

    Ruzgar
    Ruzgar
    Moderatör


    Mesaj Sayısı : 3096
    Doğum tarihi : 19/09/69
    Kayıt tarihi : 08/12/09
    Tecrübe Puanı : 47
    Yaş : 54
    Ülke : Almanya

    RIZA Empty RIZA

    Mesaj tarafından Ruzgar Ptsi Ara. 21, 2009 1:48 am

    Rıza -bir ölünün teslimiyeti gibi- nefsin
    rızasından ayrılarak, hiçbir ezeli hükmüne itiraz etmeden ve münakaşaya
    girmeden, bütün işleri O’nun ebedi tedbirlerine havale ederek O’nun
    rızasına ulaşmak demektir.

    İnsan ile kul arasında ki en güzel
    huy rıza ve teslimiyettir. Bu konuda Hz. İbrahim ile oğlu İsmail
    arasında ki olay dillere destandır. Bazı Allah dostları şöyle derler:
    ‘’ Bütün işlerimde sevgilimi vekil ettim, dilerse beni öldürür, dilerse
    yaşatır.’’

    Bunlara göre lütuf ve kahır aynıdır. İkisi de
    mahbubtan kaynaklanmaktadır. Arada ki kayd ve perdeler aradan kalkınca
    her ikisinin de aynı şey olduğu görülür.

    Kim bu dünyanın
    perdelerinden ve karanlık vasıflarından kurtulur ve iradesi ile bilerek
    ölür, nefsini öldürürse Allah onu inayet ve yardımı ile yeniden
    diriltir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:’’ Ölü iken
    kalbini diriltip, insanlar arasında yürürken önünü aydınlatacak bir nur
    verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklar içerisinde kalıp bir türlü
    çıkamayan kimse gibi midir…’’(En’am 122)

    Şuurlu ölümden meydana
    gelen bu hayata –hayat-ı hakkaniye- ismi verilir. Fani, eriyip ve akıp
    gittikçe baki zuhur eder. Bundan sonra bakinin hükmü zuhur eder.
    Ayetin
    yorumu hakkında Necmüddin-i Kübra hazretleri şöyle buyurmuştur:’’ Yani
    onu taş gibi katı ve sert olan –ene- nin karanlıklarından kurtarıp onu
    Rabbani vasıflarımızla diriltiriz.
    Bu perdelerin kalkmasından sonra
    ki hal, aşılanan bir ağaç dalının verdiği ve daha önceki meyvesine
    benzemeyen bir durum gibidir.

    Daha sonra ona cemalimizden bir
    nur veririz ki Allah dostları o sayede firasetle insanlar arasında
    yürür ve onların hallerini müşahede eder. Kalp gözü açık olduğu için
    arif halkın hallerini bilir, fakat halkın bu durumdan haberi olmaz.
    Firaset ise; ruhun ilahi bir kuvvetle düşünme ve tefekkür olmadan gaybi
    manaları bilmesidir ki buna firaset-i akliye, keşfiyye ve ilahiye
    denir. Maddeden manaya intikal eder ve bu firasette yanılma söz konusu
    değildir. Bir de tabii firaset vardır ki bunun yanılma ihtimali vardır.
    Firaset sahiplerinin mertebelerini ise dört ana bölümde toplayabiliriz.


    1) İman: Genel olarak mü’minlerin halidir ağacın çiçeğine benzer.
    2)
    Velayet: Seçkin mü’minlerin sıfatıdır. Bu mertebeye ihsan mertebesi de
    denir ağacın meyvesi gibidir. Çünkü iman, ilim ve ameli salihten maksat
    müşahede makamına ulaşmaktır. Nitekim ağaçta meyve için dikilir.
    3) Nübüvvet: Seçkinlerin seçkinini ( ehassu’l-havass ) mertebesi gibidir. Meyvenin özü gibidir.
    4)
    Risalet: bu ise özün özü gibidir. Bir ve ikinci mertebe kesbidir. Yani
    mücahede ve gayretle elde edilir. Son ikisi ise vehbidir. Yani Allah’ın
    lütfudur.
    Her velide bir yönü ile özün özüdür. Fakat peygambere
    göre dış ve kabuk sayılır. En yüce mertebe ise Hz. Muhammed Mustafa’ya
    aittir.
    Allah’ın sevgi ve rızası; Bütün makamların en yükseğidir.
    Belki bütün makamlardan gaye, Allah Teala’nın sevgi ve rızasıdır. Çünkü
    helak edici olan sıfatları def etmek, Allah sevgisinden alıkoyacak
    şeylerden kalbi temizlemek içindir.

    Kulun kemal mertebesi
    Allah sevgisinin kalbine hâkim olmasıdır. Allah sevgisinin gerçeğini
    bilmek o kadar zor olur ki, bazı kelam âlimleri onu inkâr edip
    demişlerdir ki: ‘’ Aynı cinsten olmayan iki kimseden birinin diğerini
    sevmesi mümkün değildir.’’ Allah sevgisinin manası, yalnız Allah’ın
    emirlerini tutup itaat etmekten başka bir şey değildir. Bunu böyle
    düşünen, dinin aslından habersizdir. O halde önce Allah Teala’nın
    muhabbetini ispat eden delilleri beyan edip ondan sonra O’nun hallerini
    ve hükümlerini beyan etmek daha önemlidir.

    Allah Teala’nın
    kazasına rıza göstermek çok yüksek bir makamdır. Onun ötesinde başka
    bir makam yoktur. Zira Allah’ın sevgisi en güzide makamdır. Rıza ise
    sevginin semeresidir. Ama her sevginin değil, belki tam olan sevginin
    semeresidir.
    Bunun için Resulullah buyurdu ki: ‘’ Allah Teala’nın kazasına rıza göstermek Allah’a açılan en büyük kapıdır.’’
    Resulullah
    bir kavimden ‘’ İmanınızın alameti nedir?’’ diye sula buyurunca: ‘’
    Belaya sabır ve nimete şükür ederiz ve Allah’ın kazasına rıza
    gösteririz.’’dediler. Bunun üzerine Resulullah buyurdu ki:’’ Bu kavim
    ilim ve hikmet sahibidirler. Bu büyük hikmetlerinden dolayı
    peygamberlere yakındırlar.’’
    Yine buyurdu ki:’’ Kıyamet günü
    ümmetimden bazı kimselere uçmaları için kanat yaratılır. Melekler
    onlara derler ki:’’ Hesabı, sıratı ve teraziyi gördüğünüz mü?’’
    Onlar:’’Hayır bunların hiçbirini görmedik derler. Melekler, sizler
    kimlersiniz? Diye sorarlar. Onlar da Muhammed ümmetiyiz, derler.
    Melekler
    öyle ise ameliniz nedir ki bu kadar ihsana kavuştunuz? Onlar derler ki,
    bizde iki haslet vardı: Birisi, yalnız iken günah işlemeye Allah’tan
    utanırdık; diğeri, az rızka razı olup Allah’ın takdirine boyun eğerdik.
    Melekler, öyle ise bu dereceye layıksınız, derler.Musa (a.s.)’nın kavmi
    O’na, Allah Teala’nın razı olduğu amel hangisidir, onu yapalım,
    dediklerinde Allah’tan vahiy geldi ki:’’ Benden razı olsunlar, bende
    onlardan olurum.’’
    Allah cümlemizi rızasına ulaşan kullarından eylesin.(Âmin)

      Forum Saati Paz Nis. 28, 2024 9:24 am