Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Hz.Mevlana Mevlevi Ayinleri

    avatar
    Misafir
    Misafir


    Hz.Mevlana Mevlevi Ayinleri Empty Hz.Mevlana Mevlevi Ayinleri

    Mesaj tarafından Misafir Paz Ocak 03, 2010 10:19 am

    Hz.Mevlana Mevlevi Ayinleri

    Önsöz
    mûsiki tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. bilim adamları insanların konuşmayı bilmedikleri devirde duygu ve düşüncelerini mûsiki ile anlattıklarını söylüyorlar. mûsikinin dinden doğduğu düşüncesi de bugün mûsiki tarihçileri felsefeciler ve sosyologlar tarafından benimsenmektedir.

    ilkel toplumlarda mûsiki bir ibadet insanları yüce yaratıcı' ya ulaştıran bir olgu hatta tanrı'nın insanlara bir lûtfu kabul edilirdi.

    totemizm şamanizm animizm gibi dinlerde mûsikinin önemli rolü vardı. bu dinlerin etkisindeki toplumlarda müzisyenler aynı zamanda din adamlarıydılar. islamiyet' i kabûlden önce atalarımızın dini olan şamanizm'de 'kam' 'baksı' ya da 'şaman' denilen din adamları ellerindeki çalgı ile çalıp söyleyerek dini mesajlarını iletirlerdi.

    islamiyet de bu sanatın karşısında olmamıştır. ancak her olgu gibi mûsikinin de iyi ve doğru yolda; iyi ve doğru duyguları hissettirip ortaya çıkaracak şekilde kullanılması istenmiştir.

    islam peygamberi hz. muhammed (s.a.s.) kur'an'ın güzel sesle ve bir kaideye bağlı ahenkle okunmasını emretmiştir. tecvid ve kıraat böylece doğmuştur ki bu ilimlerin mûsiki ile yakın ilişkileri vardır.

    mûsiki islamiyet'i kabûlden sonra da müslüman türkler'in yaşamlarının her safhasında önce olduğu gibi yer almaya devam etmiştir. düğünlerde bayramlarda Asker uğurlama ve karşılama törenlerinde her türlü dini törenlerde hatta savaşlarda bile mûsiki yer almıştır.

    dini türk mûsikisi icra edildiği mekanlara göre cami mûsikisi ve tekke mûsikisi başlıkları altında ikiye ayrılabilir. birbirine yakın bu iki türden tekke mûsikisi'nde insan seslerinin yanı sıra enstrümanlara da yer verilmiştir. cami mûsikisi' nde ise enstrüman kullanılmaz. ezan kaamet sala salatü's-selam mi'raciye mevlid tekbir temcid tesbih mahfel sürmesi münacaat gibi camiye ait formlarla; mevlevi ayini nefes durak gibi tekkeye ait formlar ve her iki mekanda da ortak kullanılan ilahi tevşih şugl na' t gibi formlar dini türk mûsikisi' ni oluşturur.

    cami mûsikisi eserlerinde görülen zahidane ağır başlı üslûp tekke mûsikisi eserlerinde yerini tasavvufi bir coşkuya bırakır. bu coşkulu oluşumda bir çok tarikatta yer alan ve mûsiki eşliğinde yapılan 'zikir' in rol oynadığı söylenebilir.

    tekke mûsikisi formlarından en gelişmiş olanı mevlevi ayinleri' dir. bu eserler aynı zamanda tüm türk mûsikisi' nin en geniş en sanatlı ve en önemli eserleridir.

    mevlevi ayinleri; hz.mevlana' nın ebedi Aleme intikalinden sonra ona ve onun düşüncelerine aşık insanların kurdukları 'mevlevilik' tarikatının ürünleridir. bu yüzden kitabımıza hz.mevlana ve mevleviliği anlatarak başladık. kitabımız bir mevlana biyografisi yahut bir mevlevilik araştırması olmadığından bu bölümlerde genel ve üzerinde ittifak edilen bilgilere yer verdik. mümkün olduğunca ayrıntılardan uzak durmaya çalıştık.

    mevlevi ayinleri'nin bestelenmesine sebep olan sema' töreni'ni anlatırken sema fotoğraflarıyla konunun anlaşılırlığını arttırmaya gayret ettik. çünkü mevlevi ayini form olarak sema' töreni'nden hareket almakta; her kısmı sema' töreni'nin bir kısmını mana ve biçim yönünden yansıtmaktadır.

    hiç şüphe yok ki mevlevi ayinleri konusu bir değil yüzlerce kitap konusu olabilecek üzerine ciltlerce eserler yazılabilecek kadar geniştir. biz burada mevlevi ayinleri'nin temel özelliklerini araştırıp ortaya koymaya uğraştık.

    bu konuda yazılmış eserlerin tamamına yakınını inceledik. pek çok bilgiye de mevlevi ayinleri' nin bizzat kendilerini inceleyerek ulaşabildik.

    mevlevi ayini bestekarlarının doğum - ölüm tarihlerini tespitte hicri tarih bildiren kaynaklara ve varsa ebced hesabıyla düşürülen tarih dizelerine yönelip onları titizlikle miladi tarihe çevirdik. burada karşımıza çıkan hicri yılın miladi yılın bir değil çoğu kez iki yılına karşılık gelmesi problemini her iki yılı da yazıp; kuvvetle muhtemel olan uzun yılın Altını çizmek sûretiyle çözmeyi uygun gördük. bir örnek vermek gerekirse:

    dellalzade ismail efendi hicri 1212 yılında doğmuştur. ölümü için hafız'ın mezar taşına düşürdüğü tarih mısraı ise hicri 1286' ya karşılık gelir. huld'ü dellalzade'ye daim mekan ede huda' h.1286

    h.1212 yılı miladi 1797 yılının 26 haziran'ında başlayıp 1798 yılının 14 haziran'ında biter. dolayısıyla doğumu 1797-1798 yıllarından birisi olup çok az da olsa 1797 olma ihtimali daha fazladır.

    ölümü olan h.1286 yılı ise miladi 1869 yılının 13 nisan'ında başlayıp 1870 yılının 2 nisan'ında son bulur. dolayısıyla ölümü 1869- 1870 yılarından birisi olup büyük ihtimalle 1869 yılıdır. (kitapta verilen cetvel incelenirse her iki yılın da yazılmış ihtimali yüksek olan yılların Altının çizilmiş olduğu görülür).

    yine mevlevi ayini bestekarlarını listelerken vefat etmiş olanlarla yaşayanları ayrı ayrı sıralamayı uygun gördük vefat etmiş olanları ölüm tarihlerine yaşayanları ise doğum tarihlerine göre sıraladık.

    bestelenmiş bütün mevlevi ayinleri'ne hakkında ne söyleniyor olursa olsun kitapta yer verdik. forma uygunluğu geleneğe uygunluğu konusunda hiçbir ayırıma gitmeyip bunu müzikolog ve icracıların yorumlarına bıraktık.

    A - Hz.Mevlana

    1- Hayatı
    hz.mevlana 30 eylül 1207 tarihinde eski türk kültür merkezlerinden - bugün afganistan sınırları içinde bulunan - belh şehrinde doğdu asıl adı muhammed celaleddin'dir

    alimlerle dolu bir Ailenin çocuğuydu. büyükbabası hüseyin hatibi yaşadığı devrin büyük bilginlerindendi. babası bahaeddin veled ise 'sultanü'l ulema - alimler sultanı' diye anılırdı

    sultanü'l ulema sözünü kimseden sakınmayan dürüst bir insandı. okuttuğu derslerinde ve vaazlarında doğru bildiği her şeyi hiçbir sınır tanımaksızın söylerdi. bu sebeple başta fahreddin razi olmak üzere devrin diğer bilginleriyle ve sultan harezmşah'la arası açıldı. bu arada gerçekleşen kanlı moğol istilası da onun belh ile bağlarının kopmasına sebep oldu. 1212-1213 yıllarında Ailesi ve yakın dostları ile beraber belh'ten ayrıldılar. hz.mevlana bu esnada 5-6 yaşlarındaydı

    bahaeddin veled belh'den ayrılırken hacca niyet etmişti. nişabur'a uğradıktan sonra bir kervanla bağdat'a oradan kûfe yoluyla mekke'ye vardı. hac farizasını yerine getirdikten sonra şam'da bir müddet kaldı. oradan malatya erzincan ve nihayet sivas kayseri niğde yoluyla karaman'a gelip yerleşti

    on yıla yakın bir zaman süren bu yolculuk esnasında bahaeddin veled devrin önemli kültür merkezlerini dolaşmış buralarda alimlerle fikir alışverişlerinde bulunmuştur.

    bahaeddin veled artık evlenme çağına gelmiş olan oğlu celaleddin'i (hz.mevlana'yı) 1225 yılında semerkand'lı hoca şerafeddin lala'nın kızı gevher hatun ile evlendirdi. hz.mevlana'nın ölümünden sonra mevlevilik tarikatı'nı kuran 'sultan veled' diye tanıdığımız oğlu bahaeddin'de burada doğmuştur

    yedi yıldır karaman'da ikamet etmekte olan babası bahaeddin veled'in şöhreti doğruluğu fazileti ve sözünün tesiri gittikçe yayılıyordu. anadolu selçuklu sultanı alaeddin keykûbat bu şöhretli alimi davet etti. 3 mayıs 1228 tarihinde konya'ya gelip yerleştiler. başta sultan alaeddin olmak üzere devrin ileri gelenleri ve halk tarafından büyük ilgi saygı ve sevgi ile karşılandılar

    burada vaaz ve dersleri ile etrafını aydınlatan bahaeddin veled 24 şubat 1231 tarihinde ebedi aleme göçtü. bu esnada 24 yaşında olan hz.mevlana babasının vasiyeti dostlarının ve halkın ısrarları ile onun yerine ders okutmaya başladı

    mevlana babasından sonra bir yıl kadar mürşidsiz kaldı. seyyid burhaneddin muhakkık tirmizi konya'ya gelince onun manevi terbiyesi Altına girdi. seyyid burhaneddin ilmi ve irfanı yüksek bir mürşiddi. aynı zamanda sultanü' l ulema'nın da öğrencisi ve halifesiydi.

    hz.mevlana dokuz yıl onun ilminden irfanından feyz aldı pişti olgunlaştı. yüksek ilimlerde daha çok derinleşmek için seyyid burhaneddin'in izniyle halep'e ve şam'a gitti.

    yedi yıl süren bu seyahatten sonra konya'ya dönen mevlana mürşidi tarafından takdir ve taltif edilip irşadla görevlendirildi. babasının ve dedelerinin usûlüne uyarak beş yıl kadar ders okuttu vaaz etti. rivayetlere göre yüzlerce talebesi ve binlerce müridi vardı. 1244 yılında konya'ya gelen şemseddin tebrizi adlı bir zat onun ilimle dolu dünyasında 'aşk' ile yepyeni ufuklar açtı

    bu iki ilahi aşık bir müddet yalnızca bir köşeye çekilerek kendilerini tamamen hakk'a verdiler. günlerce gecelerce sohbetlere daldılar. birbirlerinde kendilerini ve yüce Allah'ın eşsiz güzelliklerinin tecellilerini gördüler. buluştuklarında hz.mevlana 38 hz.şems 60 yaşlarında idiler.

    artık mevlana bütün zamanını şems ile sohbete ayırıyordu. bu ilahi aşkı idrak etmekten aciz olanlar hz.mevlana'nın şems'e olan ilgisini kıskanarak ileri geri konuşmaya başladılar. bu sözleri duyan şems üzüldü ve 1246 yılında konya'yı terk edip şam'a gitti

    şems gidince hz.mevlana derin üzüntülere boğuldu. şems'i tedirgin ederek uzaklaşmasına neden olanlar da mevlana'nın bu hali karşısında pişman oldular.

    hz.mevlana bir mektup yazarak oğlu sultan veled'in de bulunduğu bir kafileyi şam'a gönderdi. şems mektubu okudu ve hz.mevlana'nın davetini geri çevirmeyerek 1247 yılında konya' ya döndü

    şems'in dönmesine herkes sevindi. hz.mevlana artık gülüyor ziyafetler veriyor sema' meclisleri düzenliyordu. şems'le sohbet günlere ve gecelere sığmıyordu.

    fakat bu huzurlu Günler uzun sürmedi. dedikodular çirkin sözler ve iftiralar yeniden başladı. 1247-1248 yılında şems aniden kayboldu onu bir daha ne gören ne de izini bulan olmadı.

    hz.mevlana şems'i çok aradı. ayrılığın büyük acısıyla şiirler söyledi gözyaşları döktü. iki kere şam'a gittiyse de izine rastlayamadı. şems'in bedeni varlığını bulamayan hz.mevlana onu mana yönünden kendinde buldu ve aramaktan vazgeçti. bir şiirinde şöyle der: beden bakımından ondan ayrıyım ama bedensiz ve cansız ikimiz de bir nûruz.

    ey arayan kişi! ister onu gör ister beni. ben o'yum o da ben. hz.mevlana şems'ten sonra kendisine dost ve halife olarak selahaddin zerkûbi'yi seçti. bu zatla sohbetlerde bulundu. artık rûhen manevi bir alemde yaşadığından müridlerinin irşad ve terbiyesi ile ilgilenmedi. bunun için en güvendiği ehil dostu şeyh selahaddin'i görevlendirdi

    on yıl kadar sonra şeyh selahaddin'in de ebedi aleme intikaliyle hz.mevlana sırdaşlığını çelebi hüsameddin'le sürdürdü. bu dönemde insanlık tarihinin en büyük mirası arasına girmiş olan mesnevi'si vücûda geldihz.mevlana çelebi hüsameddin'in sohbetiyle ülfet ederken ansızın yıkıcı bir hummaya yakalandı. hekimlerin çabaları fayda vermedi. 17 aralık 1273 pazar Günü o marifet güneşi gayb alemine göç buyurdu

    2-Düşünceleri
    hz.mevlana için ölüm sevgiliye kavuşmaktır. bir gazelinde ölüm hakkında şöyle der öldüğüm Gün tabutum götürülürken bende bu dünya derdi var sanmabenim için ağlama yazık vah vah deme;şeytanın tuzağına düşersen o zaman eyvah demenin sırasıdır cenazemi gördüğün zaman firak ayrılık deme benim kavuşmam buluşmam işte o zamandır beni toprağa verdikleri zaman elveda elveda demeye kalkışma mezar cennet topluluğunun perdesidir. batmayı gördün değil mi? doğmayı da seyret güneşle Aya gurûbdan hiç ziyan gelir mihangi tohum yere ekildi de bitmedi? ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsunhangi kova kuyuya salındı da dolu dolu çıkmadı? can yusuf'u ne diye kuyuda feryad etsinbu tarafta ağzını yumdun mu o tarafta aç zira senin hayy u hû'yun mekansızlık aleminin fezasındadırbir başka şiirinde de şöyle der

    kardeş mezarıma defsiz gelme; çünkü allah meclisinde gamlı durmak yaraşmaz. hak teala beni aşk şarabından yaratmıştır. ölsem çürüsem bile ben yine o aşkım hz.mevlana hayatı boyunca kur'an hükümlerinin adabına riayet ederek allah' ın haram kıldığı şeylerden çekinmiş; kendi ilmini irfanını benliğini hasılı tüm varlığını hz.muhammed'in varlığında yok etmiş gerçek takva sahibi bir şahsiyettir.

    Mesnevi'nin v.cildinde Şöyle Der
    şeriat muma benzer yol gösterir; ele mum almadan yol alınmaz. yoldan yürüyüp gittin mi bu gidişin bu yürüyüşün tarikattır. ulaştın mı gideceğin yere vardın mı maksadına eriştin mi bu da hakikattır... şeriat bilgidir; tarikat iş güç kulluk; hakikatse allah' a ulaşmaktır.şu rubaisinde de kur'an-ı kerim ve hz.muhammed'e bağlılığını apaçık ortaya koyar;

    men bende-i kur'anem eger can darem men hak-i reh-i muhammed-i muhtarem ger nakli koned cuz in kez ez guftarem bizarem ez u vez an suhan bizarem. canım bedende oldukça kur'an'ın kuluyum seçilmiş muhammed'in yolunun toprağıyım birisi sözlerimden bundan başka söz naklederse o nakledenden de bezmişim ben bu sözlerden de bezmişim

    hz.mevlana'nın tasavvufu hiçbir zaman bir bilgi sistemi yahut hayali bir idealizm değildir. onun tasavvufu irfan tahakkuk aşk ve cezbe Aleminde olgunlaşmadır. gaye kulluk ve yokluktur.

    o hayatın bütün gerçeklerini kabûl eder. miskinliği hayattan el-etek çekmeyi reddeder. ona göre dünya allah'tan gafil olmaktır hayatın gerçekleri değil

    hz.mevlana'nın tasavvufunda varlığın yaratılışın hayatın manası aşktır. aşk ise allah'ın vasıflarındandır. o'ndan başkasına aşık olmak da geçici bir hevestir. yaratılışın sebebi bütün hastalıkların tabibi bencilliğin devası elemlerin merhemi ilahi aşk'tır [19]. hz.mevlana'ya göre insan duygu ve düşüncelerden ibarettir. bir şiirinde şöyle der: ey kardeş! sen yalnız duyuş ve düşünüşten ibaretsin geri kalanın ise sadece et ve kemiktir.

    hz.mevlana'nın kainatı kucaklayan insan sevgisi ve hoşgörüsü allah'a olan hudutsuz aşkının ve muhammedi feyze tam mazhar oluşunun tabii neticesidir.

    o müslümanlığın üzerinde hassasiyetle durduğu 'insan yaratılmışların en şereflisidir' düstûrunun şuuruyla insanları kucaklar yaratılmışları aşık olduğu yaratandan ötürü bir nefs mücadelesine girmeden rahatlıkla hoş görür [20]. hz.mevlana'nın tüm insanlara vasiyeti ile bu bölümü noktalıyoruz.

    ben sizegizli ve aşikar olarak allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. az yemenizi az uyumanızı az söylemenizi allah'ın buyruğuna boyun eğmenizi kötülük etmemenizi oruca ve namaza devam etmenizi şehvetten uzak durmanızı insanlardan gelecek ezaya ve cefaya tahammül etmenizi mallarını beyhûde yere harcayanlarla Ayak takımı ile oturup kalkmamanızı kerem sahibi ve salihlerle beraber olmanızı tavsiye ederim insanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır. sözün en hayırlısı da az ve öz olandır. hamd yalnız tek olan allah'a mahsustur. tevhid ehline selam olsun

    3-Eserleri
    hz.mevlana'nın en büyük eseri türk- islam sanatının şaheserlerinin başında gelen mesnevi'sidir. 25000'i aşkın beyitten oluşan bu eserde islam düşüncesi çeşitli hikaye ve darb-ı mesellerle anlatılmaktadır. form gereği arûzun 'failatün/ failatün/ failün' vezniyle ölçülmüş olan eserin beyitleri kendi aralarında kafiyelidir. mesnevi'nin ilk 18 beyti hz.mevlana'nın bizzat kendisi tarafından yazılmış kalanı ise çelebi hüsameddin tarafından Kaleme alınmıştır

    muhtelif zamanlarda söylediği gazelleri divan-ı kebir yahut divan-ı şems-i tebrizi adlarıyla toplanmıştır. (hz.mevlana kendisini şems-i tebrizi ile bir kabûl ettiğinden şiirlerinde şems-i tebrizi mahlasını kullanmıştır). arûzun çeşitli kalıplarının kullanıldığı bu şiirlerde muhtelif konular işlenir dörtlükleri de rubaiyyat başlığı altında toplanmıştır

    fihi-ma-fih hz.mevlana'nın sohbetlerinin not edilmesinden meydana gelmiş farsça mensûr eseridir. bu eserde ayetler tefsir edilmiş hadisler şerhedilmiş böylece tasavvufi dünya ve ahiret görüşleri Amel Ahlak ibadet konuları hikayelere bağlanarak anlatılmıştır hz.mevlana'nın bir diğer eseri de yedi vaazının veya öğüdünün not edilmesiyle meydana gelen arapça-farsça mensûr eseri mecalis-i seb'a' dır. bu vaazların şems-i tebrizi ile buluşmadan önce konya camilerinde oğlu sultan veled ve diğer katipler tarafından yazıldığı rivayet olunur

    mektûbat da hz.mevlana'nın mensûr eserlerindendir. başta alaeddin keykûbat olmak üzere selçuklu devleti'nin ileri gelenlerine dostlarına herhangi bir konu ile ilgili olarak yazdığı 145 mektubun bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur

    hz.mevlana'nın gerek mensûr ve gerekse de manzûm tüm eserlerinde; olağanüstü bir akıcılık gözlenir. üslûbu süslü fakat anlaşılırdır. ayetler hadisler hikayelerle açıklanmış; konular zevkle takip edilir bir hale getirilmiştir.

    B-Mevlevilik
    1-Kuruluşu
    ölüm gününü hakk'la vuslat sevgiliye kavuşma günü sayan hz.mevlana'nın bu dünyadan göçüp sonsuzluk alemine doğmasıyla onu tanıyanlar fikir ve görüşlerini benimseyenler büyük acılara boğuldular. başta oğlu sultan veled çelebi hüsameddin ve diğerleri...

    hz.mevlana'nın fikirleri ve yaşantısı kurumlaşmalı yüzyıllar boyu tüm insanlığa uzanan bir el olmalıydı. insanlığı sevgiye hoşgörüye iyiliğe doğruluğa ve güzel ahlaka yani islam'a çağıran bir el islam peygamberi yaratılmışların en yücesi hz.muhammed'in yüzyıllar önce tüm insanlığa yaptığı çağrıyı hz.mevlana da yineliyordu.

    baza! baza! her an çi hesti baza
    ger kafir u gebr u bût-peresti baza
    in dergeh-i ma dergeh-i novmidi nist
    sad bar eger tövbe-şikesti baza

    gel!.. ne olursan ol yine gel.ister kafir ol ister ateşe tap ister puta... ister yüz kere tevbe etmiş ol ister yüz kere bozmuş ol tevbeni... bizim kapımız umutsuzluk kapısı değil nasılsan öyle gel

    çelebi hüsameddin döneminde başlayarak sultan veled ve onun oğlu ulu arif çelebi zamanında toplanan mevlana aşıkları mevlevilik tarikatı'nın temelini attılar ve sistemini oluşturdular. muhtelif yerlerde tekkeler kurdular vakıflar sağladılar insanların gönüllerine ışık götürdüler

    çok uzun bir süre geçmemesine rağmen anadolu'nun pek çok yerinde mevlana aşıkları mevlevihanelerde toplanmaya başladılar. oradan Arap yarımadası'na

    asya ve avrupa'ya yayıldılar. artık padişahlar da gedalar da aynı posta baş kesmedeydiler. sultan ııı.selim sultan ıı.mahmud gibi bir döneme damgasını vuran osmanlı sultanları mevlevihanelerde şeyhlerinin dizlerine baş koymadaydılar. aşk sınır tanımaksızın yüreklere ateşler yaktı yaktı

    2-Çile Sistemi
    mevlevilik manevi bir eğitim sistemi olarak tarikate giren nevniyazları binbir gün süren 'çile' denilen bir eğitimden geçiyordu. çile şöyle uygulanıyordu:

    mevlevi olmaya karar veren kişi gençse Ailesinin rızası alınırdı. kendisine bu yolun güçlükleri anlatılır ısrar eder ve kabûl olunursa 'matbah' denilen eğitim bölümünde kapıdan girince hemen sol tarafta kapı dibinde bulunan postta üç gün oturtulurdu. bu üç gün içinde iki diz üstünde başı eğik olarak oturan aday orada yapılan işleri seyreder mecbûriyet olmadıkça konuşmaz mecbûr olmadıkça posttan kalkıp bir yere gidemezdi. üç gün sonra huzûra çıkar kararında durduğunu söylerse geldiği elbiseyle on sekiz gün getir-götür işlerine bakardı. on sekiz günün sonunda ona artık mevlevilerin özel kıyafetleri giydirilir ve çilesi başlamış olurdu.

    çile esnasında ortalığı silip süpürmek odun getirmek çarşıdan alış-veriş yapmak çamaşır yıkamak gibi günlük işleri yapmaktan başka mutlaka sema' meşk eder mesnevi okur kabiliyeti varsa ney üflemek kudüm vurmak ayin okumak gibi mûsiki sanatı ile yahut hat tezhib minyatür gibi diğer güzel sanatlarla ilgilenirdi. bu meşklere çilesini doldurmuş hücre sahibi olmuş 'dede' ler nezaret ederdi

    3-Mevlevilik Ve Sanat
    islam dininde mûsiki ve raksla ilgili ilk belgelere meraga'lı abdülkadir'in makasidü'l elhan adındaki eserinde sema'a ise miladi x.yüzyıldan itibaren bazı kaynaklarda rastlanır

    mevlana'nın büyük bir din ve sanat bilgini olarak mûsiki hakkında yüceltici fikirleri vardı. sofiyane vecd ve isitiğrakın ilahi ilham ve neşvenin kaynağı haline gelmiş olan gönlünü şiir mûsiki ve sema' gibi üç güzel sanatın ulviyet ve kudsiyetinde eritmişti. bilhassa mûsikiyi bütün maddi ve fiziki hadiselerin üstünde tamamen ilahi bir anlayış ve sezişle 'elest bezmi'nin avazesi' diye tarif etmişti. bu yüzden mevlevihaneler manevi eğitim işlevlerinin yanı sıra devrin güzel sanatlar akademileri yahut konservatuarlarıydılar

    mevlevilerin zikri olan sema mutlaka mûsiki eşliğinde yapıldığından mevlevihanelerde nazari ve ameli mûsiki eğitimi yaptırılmış bu sebeple türk mûsikisi'nin en büyük bestekarları mevlevihanelerden yetişmişlerdir. bu eğitimin yanı sıra edvarlar ve muhtelif nota mecmuaları tertip edilerek eserlerin gelecek nesillere intikali de sağlanmıştır.

    mûsiki sanatımız üzerinde mevleviliğin tesiri o kadar büyüktür ki 'türk klasik müziği mevlevihanelerde gelişmiştir' denebilir. nefi neşati fasih ahmed dede esrar dede nabi şeyh galib gibi divan edebiyatımızın büyük şairleri de mevlevidirler

    hz.mevlana'nın tasavvufunda gaye aşktır. hz.mevlana insanın sûretiyle değil siretiyle -yani iç alemiyle- ilgilenmiş rûhi olgunlaşmayı ve ahlak kaidelerinin en yücelerine ulaşmayı hedef almıştır. mevlevilikte tamamen rûhi bir tezahür olan şiir mûsiki raks ve diğer güzel sanatlar insanı kötülüklerden uzaklaştırıp ilahi amaca yaklaştıracak araçlar olarak görülmüş bu yüzden mevleviliğin önemli rükünleri haline gelmiştir.

    4 - Sema Töreni
    mevlevilik deyince ilk akla gelen sema' lügatte işitmek manasındadır. terim olarak mûsiki nağmelerin dinlerken vecde gelip hareket etmek kendinden geçip dönmektir. hz.mevlana zamanında belli bir nizama bağlı kalmaksızın dini ve tasavvûfi bir coşkunluk vesilesiyle icra edilen sema' sonradan sultan veled ve ulu arif çelebi zamanından başlayarak pir adil çelebi zamanına kadar tam bir disiplin içine alınmış sıkı bir nizama bağlanmış; icrası öğrenilir ve öğretilir olmuştur böylece xv.yüzyılda son şeklini alan sema' töreni' ne daha sonra sadece xvıı.yüzyılda na't- ı şerif eklenmiştir

    sema' sembolik olarak kainatın oluşumunu insanın alemde dirilişini yüce yaratıcı'ya olan aşk ile harekete geçişini ve kulluğunu idrak edip 'insan- ı kamil' e doğru yönelişini ifade eder

    mutrıb ve semazenlerin şeyh postunu selamlayıp semahanede yerlerini almalarından sonra şeyh efendi semahaneye girer mutrıb ve semazenleri selamlayıp posta oturur

    mutrıbdaki saz grubu asıl olarak neylerden oluşur. bulunduğu takdirde bu heyete rebab kanun tanbur gibi diğer sazlar da ilave edilir. neyzenlerin başında bir neyzenbaşı ayinhanların başında da kudümzenbaşı vardır. bütün mukaabeleyi kudümzenbaşı yönetir. ayinhanlar iki veye üç kudümle usûl vurarak eseri okurlar. ayrıca ayinhanlardan biri halile (zil) ile bir diğeri de zilsiz def (bendir) ile usûle iştirak eder

    sema' töreni 'na't-ı şerif'le başlar. na't-ı şerif kainatın yaratılmasına vesile olan yaratılmışların en yücesi hz.muhammed'i öven hz.mevlana'nın bir şiiridir. xvıı.yüzyılda bestekarlarından 'ıtri' adıyla tanınan buhûrizade mustafa efendi'nin rast makamından bestelediği bu na't-i na't-han ayakta ve sazsız okur

    na't'i kudüm darbları izler. bu yüce yaratıcı'nın kainata 'ol' emridir. islam inanışına göre allah insanın önce cansız bedenini yaratmış sonra ona kendi ruhundan üfleyerek diriltmiştir. na''t'den sonra yapılan ney taksimi işte bu ilahi nefesi temsil eder

    taksimden sonra peşrevin başlaması ile şeyh efendi ve semazenler sema' meydanında sağdan sola doğru darevi bir yürüyüşe başlarlar. sema' meydanını üç kez dolaşmaktan ibaret olan bu yürüyüşe 'devr-i veledi' denir

    semahanenin giriş kapısı ile tam karşıdaki kırmızı post arasında var olduğu kabul edilen bir çizgi semahaneyi iki yarım daireye böler. 'hatt-ı istiva' denilen bu çizgi mevlevilerce kutsal sayılır ve asla üzerine basılmaz

    devr-i veledi esnasında şeyh postunun hemen önünde sema' törenine adını veren bir olay cereyan eder; 'mukabele' yani karşılaşma...sema' meydanının sağ tarafından post hizasına gelen semazen hatt-ı istiva'ya basmadan ve posta sırt çevirmeden dönerek karşıya geçer. böylece arkasından gelen semazenle karşı karşıya gelir. bir an göz göze gelen iki derviş aynı anda öne doğru eğilerek birbirlerine baş keserler. buna 'mukabele' denir

    postun tam karşısında hatt-ı istiva'nın sema' meydanını kestiği noktaya gelen derviş burada da baş keser ve hatt-ı istiva'ya basmadan yürüyüşüne devam eder

    üçüncü devrin sonunda şeyh efendinin posttaki yerini almasıyla devr-i veledi tamamlanır. bu devirler şeyh denilen manevi terbiyecinin rehberliğinde mutlak hakikat'i 'ilm-el yakin' olarak bilişi 'ayn-el yakin' olarak görüşü 'hakk-al yakin' olarak da o'na erişi sembolize eder

    kudümzenbaşının devr-i veledi'nin bittiğini ikaz eden vuruşları ile neyzenbaşı kısa bir taksim yapar ve ayin çalınmaya başlar. semazenler tek tek şeyh efendiden icazet alıp sema'a başlarlar

    sema' her birine 'selam' adı verilen dört bölümden oluşur ve semazenbaşı tarafından idare edilir. semazenbaşı semazenlerin dönüşlerini kontrol ederek intizamı temin eder

    ı.selam insanın kendi kulluğunu idrak etmesidir.
    ıı.selam allah'ın büyüklüğü ve kudreti karşısında hayranlık duymayı ifade eder.
    ııı.selam bu hayranlık duygusunun aşka dönüşmesidir.
    ıv.selam ise insanın yaratılıştaki vazifesine yani kulluğa dönüşüdür. çünkü islam' da en yüce makam kulluktur
    ıv.selam'ın başlaması ile 'postnişin' yani şeyh efendi de hırkasını çıkarmadan ve kollarını açmadan sema' a girer. postundan sema' meydanının ortasına kadar dönerek gelir ve yine dönerek postuna gider. buna 'post sema'ı' denir.
    bu arada ıv.selam bitmiş son peşrev ve son yürüksemai çalınmış son taksim yapılmaktadır
    şeyhin posttaki yerini almasıyla son taksim de sona erer ve kur'an-ı kerim'den bir bölüm yani 'aşr-ı şerif' okunur. son dualar allah'ın adı olan 'hû' nidaları ile son selamlaşmalarla sema' töreni sona erer. şeyh efendi'den sonra semazenler ve mutrıp da şeyh postunu selamlayıp semahaneyi terkederler

    c -Mevlevi Ayinleri
    1- özellikleri
    kitabımızın asıl konusunu teşkil eden mevlevi ayinleri mevlevihanelerde sema' töreni (yani mukabele) esnasında 'mutrıb' denilen mûsiki topluluğunun çalıp söylediği mevlevi bestekarlarca sema'a eşlik amacıyla bestelenmiş eserlere denir.

    tıpkı sema' töreni gibi mevlevi ayini formunun da xv-xvı.yüzyıllarda kalıp halinde tespit edilip günümüze kadar gelen son şeklini aldığı söylenebilir.

    mevlevi ayinleri'nin önemli özelliklerinden biri farklı devirlerin ve farklı bestekarların eserlerinin bir araya getirilebilmesidir. xv veya xvı.yüzyılda bestelendiği sanılan pencgah ayin-i şerif'in başında xıx.yüzyıl bestekarlarımızdan neyzen salih dede'nin peşrevinin çalınması yahut bir ayinin başka bir ayinden alınan bölümlerle tamamlanması bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

    kendilerine has husûsiyetleri aşağıda açıklanacak olan bu eserlerin ana bölümleri hz.mevlana'nın mesnevi divan-ı kebir ve rubaiyyat'ından alınmış farsça şiirlerinden bestelenir. ender olarak bazı mevlevi şairlerin şiirlerine de yer verildiği görülmektedir. bunlar arasında sultan veled ulu arif çelebi eflaki dede şeyh galip molla cami şeyhi semti gavsi dede sayılabilir. ayrı ayinlerde aynı güftenin yer aldığı da gözlenmektedir. ama tüm ayinlerde eflaki dede' nin

    ey ki hezar aferin bu nice sultan olur
    kulu olan kişiler hüsrev ü hakan olur
    her ki bugün veled'e inanûben yüz süre
    yoksul ise bay olur bay ise sultan olur.
    dörtlüğü mutlaka üçüncü selamda yürüksemai usûlünden bestelenmiştir. ayrıca yine tüm ayinlerin ıv.selam'ında (ki çoğunlukla ıı.selam ile aynıdır) hz.mevlana'nın meşhur

    sultan-ı meni sultan-ı meni
    ender dil ü can iman-ı meni
    der men bidemi men zinde şevem
    yek can çi şeved sad can-ı meni.

    sultanımsın sultanımsın gönlümdesin canımdasın imanımsın. içimdeysen ancak ben dirilirim bir can ne demek sen benim yüz canımsın.' dörtlüğü ağır evfer usûlünden bestelenerek kullanılmıştır. tıpkı sema' gibi mevlevi ayini de her birine 'selam' adı verilen dört bölümden oluşur. başta çalınan devr-i kebir usûlündeki peşrevler türk klasik müziği'ndeki devr-i kebir peşrevlerden farklılık gösterir.

    mevlevi bestekarlarca muzaaf devr-i kebir adı verilen bu usûl iki devr-i kebir' in birleştirilmesinden oluşturulmuştur ve 56 zamanlıdır. bu özellik peşrevin sema' töreni kısmında anlatılan devr-i veledi'ye eşlik amacıyla olmasındandır. nitekim devr-i kebir usûlü diğer usûllere göre devr-i veledi' deki yürüyüşe en uygun olanıdır. bu usûlde herhangi bir aksak bölünme olmaz. iki devr-i kebir' in birleştirilmesinin sebebi ise daha uzun peşrevler bestelemek böylece tekrarı azaltmak amacını güder. çünkü ayin peşrevleri devr-i veledi tamamlanıncaya kadar bitince başa dönmek sûretiyle tekrar edilirler. devr-i veledi'nin bitmesiyle peşrev durur. burası peşrevin herhangi bir yeri olabilir. bu sebeple bazı ayin peşrevlerinde karar bölümleri dahi yer almamıştır.

    mevlevi ayinleri'nin ı.selam'ı çoğunlukla devr-i revan bazen de ağır düyek usûlleri ile ölçülmüştür. ıı. ve ıv.selam'lar mutlaka ağır evfer usûlündedir. ayinlerde bu usûle genellikle son beş zamanından girilir. bazı ayinlerde bu iki selam güfte ve melodi olarak birbiriyle aynı olabilmekte bazı ayinlerde ise melodi aynı kalırken güfte farklı olabilmektedir. mevlevi ayinleri' nin ııı.selam'ları en geniş ve sanatlı bölümleridir. bu bölümde usûl geçkilerinin yanısıra çarpıcı makam geçkileri de görülür. ııı.selam genellikle 28 zamanlı devr-i kebir usûlüyle başlar. devr-i kebir yerine bazen ağır düyek frenkçin fahte çifte düyek de kullanılmıştır. ııı.selam'da bu ilk kısımdan sonra aksaksemai usûlünden bestelenmiş bir saz terennümü ile eflaki dede'nin: ey ki hezar aferin bu nice sultan olur. mısraı ile başlayan türkçe dörtlük yürüksemai usûlü ile bestelenir. bunu aynı usûlden bestelenmiş saz terennümleriyle birbirine bağlanan güfteler izler yürüksemai hızlanarak devam eder coştukça coşar

    mevlevi ayinleri'nin selamları sema' töreni kısmında belirttiğimiz selamların mana ve tezahürlerine uygun olarak hatta bu duyguları oluşturacak nağmelerle bestelenmiştir. sema' töreni'nin ııı.selam'ı allah'ın büyüklüğü ve kudreti karşısında duyulan hayranlığın aşka dönüşmesiyle oluşan bir cezbe halini sembolize eder. yani bir nevi mirac halidir. mevlevi ayinleri'nde de bu bölümler gittikçe yürüyen ritmlerle ve gittikçe yükselen perdelerle bestelenmiştir.

    ıv.selam ise insanın kulluğa dönüşünü ve kulluğunu idrakini temsil eder. burada kullanılan ağır evfer usûlü ile melodi ve ritmdeki coşkunluk yerini kararlı bir huzûra bırakır. ıv.selam'dan sonra sazlarla icra edilen düyek usûlünde bir son peşrev ve son yürüksemai ile ayin sona erer. bu yapısı ile mevlevi ayinleri türk mûsikisi'nin en büyük ve sanatlı eserleridir. bu yüzden ayin bestelemek bestekarlıkta zirve kabûl edilir.

    xv-xvı.yüzyıla ait 'beste-i kadim' adıyla tanınan ve bestekarları bilinmeyen pencgah hüseyni ve dügah ayin-i şeriflerden pencgah makamındaki ayin mevlevi bestekarlara tam bir numûne olmuştur ve tam bir bestekarlık abidesidir. daha sonra bestelenmiş ve bestekarı bilinen ilk ayin olan köçek derviş mustafa dede'nin bayati ayin-i şerif'i ise kendinden öncekileri gölgede bırakacak kadar üstün bir sanat eseridir. daha sonra buhûrizade mustafa efendi (ıtri) tarafından bestelenen segah ayin-i şerif'de türk mûsikisi'nin şaheserlerindendir. bestekarı bilinen bu ilk ayinlerden sonra günümüze kadar tespit edebildiğimiz kadarıyla 161 ayin daha bestelenmiştir ki üç beste-i kadim ile birlikte toplamı 166'ya varır.

    bu ayinler içerisinde form ve üslûba uygunluğu tartışılabilecek olanları elbette vardır. bunlar arasında merhum hüseyin saadeddin arel' in muhtelif makamlardan bestelediği 51 ayin pek çok münekkid tarafından kıymeti havi bulunmamaktadır. günümüzde bestelenen ayinlerin çoğu da eleştirilere maruz kalmaktadır. biz böyle bir tartışmaya girmeden tamamını listelemeyi uygun görüyoruz.

      Forum Saati Perş. Mayıs 02, 2024 6:50 pm